Shadow Yoga’ya Başlangıç – Yoğun Online Kurs

Shadow Yoga Türkiye okulu olarak ilk defa tüm hocalarımızla birlikte sunduğumuz Shadow Yoga’ya Yoğun Başlangıç kursunda, Shadow Yoga’nın ilk prelüdü olan Balakrama ile güce adım atacak ve kadim Hatha Yoga metinleri üzerine kurulmuş olan bu okulun ana ilkeleriyle tanışacaksınız. 5 Şubat-17 Mart arasında sürecek bu 40 günlük yoğun programda, birbirinin üzerine inşa olarak ilerleyen bu seri aracılığıyla bacaklarda uyuyan gücü uyandıracak ve nefesle koordineli çalışmanın sırlarını araştıracağız. Sağlam bir Hatha Yoga çalışmasının temelini oluşturan bandhalar ve vayular gibi enerji anatomisine ait öğeleri de bu hareketler aracılığıyla keşfedeceğiz. Program bitiminde, Shadow Yoga Türkiye hocalarının hali hazırda devam etmekte olan sınıflarından seviyenize uygun olanına dahil olarak çalışmanızda derinleşmeyi sürdürebilirsiniz.

Neden Shadow Yoga?

Yalın ve etkili hareket zincirlerinden oluşan Shadow Yoga prelüdleri ile kişi bedeninde ve davranışlarında saklı alışkanlıklarını, kör noktalarını, duygusal tıkanıklıklarını ve direnme kalıplarını gözleme imkânı bulur. Beden, ayaktan merkeze doğru güçlenirken, öğrenci duygusal açıdan sağlam bir zemine basmaya başlar ve gizli kalmış beden zekâsı ile tanışır. Bu sistemde meditasyon bir araç ya da amaç değil, zincirleme nefes ve hareketin bizi taşıdığı bir limandır. Shadow Yoga, kurucusu Sundernath (Shandor Remete) ile Emma Balnaves’in gözetiminde yetişen hocalar tarafından dünyanın farklı noktalarında öğretilmektedir. Daha fazla bilgi için: www.shadowyoga.com

Kimler katılabilir?

Bu kursa katılmak için herhangi bir yoga tecrübeniz olması gerekmez – her seviyeden öğrenciye açıktır. Ancak ciddi bir rahatsızlığı olanlar ve kas/iskelet sistemi yakın geçmişte incinmiş kişiler için bu kurs uygun değildir. Başka bir yoga hocalık eğitimi programına kayıtlı öğrencileri de bu kursa alamıyoruz.

Mecra: ZOOM

Tarihler: 5 Şubat – 17 Mart arası her Cumartesi, Pazar, Salı ve Perşembe

Saatler – Türkiye Saati İle
Cumartesi: 12:30-14:30
Pazar: 12:30-14:30
Salı: 07:00-08:30
Perşembe: 19:00-20:30

Ücret: 2500 TL (KDV Dahil), 2 taksitte ödenebilir.
Bekâr ebeveynlere 50% indirimli.

Hocalar: Defne Suman, Pınar Üstün, Ayça Kamacıoğlu, Fatma Yavuz

Kayıt içinshadowyogaturkiye@gmail.com

Nitelikli eğitim için az sayıda öğrenci programa alınacaktır.

Pınar Üstün ile Shadow Yoga Kursları 2018-2019 ve diğer havadisler

Sevgili okur ve öğrenciler, hepinize merhaba!

Umarım bu bunaltan yaz sıcaklarında serin kalabiliyorsunuzdur, özellikle de İstanbul’da olanlarınız. Benim için geçtiğimiz kışın ve ilkbaharın tamamına yakını, Nepal yolculuğunu saymazsak elbette, klavye başında geçti. O nedenle de blog yazılarına ayıracak pek vakit olmadı. Bu süreçte Bernie Clark’ın The Complete Guide to Yin Yoga isimli kitabını Türkçe’ye çevirdim. Kitap yakında Pingala Yayınları tarafından basılacak. Her ne kadar hayatımın büyük çoğunluğunu sözcüklerle haşır neşir olarak geçirmiş olsam ve birtakım çeviri işlerinde çalışmış olsam da, ne denli ağır bir işin altına girdiğimi dürüst söylemem gerekirse kitabın yarısında filan fark ettim. Türkçe’ye yoga hakkında bir kaynak kazandıracak olmak hem çok heyecanlı, hem de benim obsesifliğe meyilli mizacımdan ötürü biraz sancılı bir işti. Yine de tamamlanmış bir eserin tatmini elbette tüm bu sancılara değiyor.

Mayıs, Haziran ve Temmuz ayları ise büyük oranda eğitimlerle geçti diyebilirim. Özellikle de Budapeşte’de hocalarımızla birlikte geçirdiğimiz yıllık eğitim oldukça yoğundu ve evde kendi başımıza çiğneyip sindirmemiz gereken çok bilgi birikti. Shandor ve Emma Hocayı yılda bir kez gördüğümüz için yılın geri kalanının tonu ve temposu bu eğitimlerle belirleniyor diyebiliriz. Senenin geri kalanı, bize atılan tohumların üzerine özenle eğilip onları sulayarak, kulaklardan içeri girmiş olan bilgiyi canlı tutmaya çalışarak geçiyor. Bu Temmuz’un benim için ayrı bir yeri daha oldu, ve yıllardır öğrencisi olduğum Shadow Yoga sistemini ülkemde hocam Defne Suman’dan sonra öğretmeye hak kazanan ikinci kişi oldum.

IMG_3216
Foto: PÜ, Budapeşte, 2018

Artık herhangi bir stüdyoya bağlı olarak çalışmadığım için bir sonraki eğitim yılının derslerini programlamak benim için bu yıl bir satranç maçına döndü. Bomboş bir tablonun içine yavaş yavaş dersleri ve sınıfları ekleyerek gözünün önünde şekil almasını görmek keyifli bir uğraş. Çağımızın bireyleri için en büyük sıkıntı, seçenek fazlalığı demişti vaktiyle Boğaziçi’ndeki tez hocam. Bu seçenek bolluğu içinde programı yaparken epeyce kulaklarını çınlattım kendisinin.

Nihayetinde, hem öğrenciler hem de benim için aralarda dinlenme fırsatı sunan ve içime sinen bir eğitim programı oldu. Bu sene İstanbul’da 3 adet Shadow Yoga’ya Başlangıç sınıfı açıyorum. Dersler Ekim ayında başlıyor ve Ocak sonunda tatile giriyor. 5 ila 8er derslerden oluşan dönemlerin arasında 1 haftalık, bazen daha uzun aralar vereceğiz.

Sınıflar şu şekilde:

Bostancı Hayalhanesi Sabah Sınıfı – Her Pazartesi ve Perşembe Sabahı, 07:00-08:30
Gayrettepe Sabah Sınıfı – Her Salı ve Cuma Sabahı, 07:00-08:30
Gayrettepe Akşam Sınıfı – Her Salı ve Perşembe Akşamı, 19:00-20:30

1 Ekim – 25 Ocak arasında sürecek olan bu yoğun programda Shadow Yoga sisteminin temellerini ve ilk prelüdü olan Balakrama’yı öğreneceğiz. Balakrama, ‘Güce Adım’ demek. Biz de bu 4 ay içerisinde ayaklardan merkeze doğru adım adım güçlenecek, nefes, vayular ve bandhalar gibi Hatha Yoga anatomisinin temel taşlarını birlikte öğreneceğiz.

Bu kurslar, her seviyeden yoga öğrencisine açıktır. Yogaya ilişkin hiçbir fikriniz olmasa dahi katılabilirsiniz. Deneyiminiz varsa da katılabilirsiniz. Lakin bu eğitim, özellikle tek bir sistem içerisinde Hatha Yoga’yı derinlemesine ve uzun dönemli öğrenip içselleştirmek isteyen kişiler için uygundur. Her dönem birbirinin devamı niteliğinde olduğundan ilk dönemden sonra sınıfa yeni öğrenci almıyorum.

Daha önceden de sık sık değindiğim gibi, bu kurslar pek çok yönden bir dil kursunu andırıyor. Öğrenciler, sınıfları oluştuktan sonra kendi sınıflarıyla beraber devam ederek, adım adım Hatha Yoga’nın alfabesini öğreniyor. Dersler ilerledikçe kişinin sözcük dağarcığı denişliyor, daha uzun cümleler kurabilir, kendini daha iyi ifade edebilir hale geliyor. Kendim de böyle bir eğitimden geldiğim için, bir sınıfla beraber yol almanın ve tek bir rehber eşliğinde çalışmanın, Hatha Yoga’yı öğrenmek için en etkili ve elverişli yollarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Derslere ilişkin takvim ve ücret bilgilerini aşağıda bulabilirsiniz. Tarihler zaman zaman atlayarak gidiyor, o nedenle dikkatli incelemenizde fayda var. Sınıflara kaydolmak için veya sorularınız için lütfen pinarustunyoga@gmail.com adresine mail atınız. Sosyal medya hesaplarıma gönderilenleri kaçırmam olasıdır. Hepinize harika bir yaz dilerim! Güç bizimle olsun.


Bostancı Hayalhanesi Sabah Sınıfı

Saat: 07:00-08:30
Günler: Pazartesi & Perşembe
Yer: Hayalhanesi, Yazmacı Tahir Sok. Eyici Apt. No:28/1 Çatalçeşme

Tarihler:
1. Dönem: EKİM 1-4-8-11-15-18-22 (7 ders)  **455 TL
2. Dönem: KASIM 5-8-12-15-19-22 (6 ders) 390 TL
3. Dönem: ARALIK 3-6-10-13-17-20-24-27 (8 ders) 520 TL
4. Dönem: OCAK 7-10-14-17-21-24 (6 ders) 390 TL


Gayrettepe Sabah Sınıfı

Saat: 07:00-08:30
Günler: Salı & Cuma
Yer: Gayrettepe

Tarihler:
1. Dönem: EKİM 2-5-9-12-23 (5 ders) **325 TL
2. Dönem: KASIM 6-9-20-23-27-30 (6 ders) 390 TL
3. Dönem: ARALIK 4-5-7-18-21-25-28 (7 ders) 455 TL
4. Dönem: OCAK 8-9-11-15-18-22-25 (7 ders) 455 TL


Gayrettepe Akşam Sınıfı

Saat: 19:00-20:30
Günler: Salı & Perşembe
Yer: Gayrettepe

Tarihler:
1. Dönem: EKİM 2-4-9-11-16-18-23 (7 ders) **455 TL
2. Dönem: KASIM 6-8-20-22-27-29 (6 ders) 390 TL
3. Dönem: ARALIK 4-6-18-20-25-27 (6 ders) 390 TL
4. Dönem: OCAK 8-10-15-17-22-24 (6 ders) 390 TL

Bir Yoga Günlüğü III: Gün 14

Çok acayip hızlı olmam lazım sangha. Bugün, başka bir sangha Shadowcular olarak cümbür cemaat Bursa’ya, Aylin’in düğününe gidiyoruz. Vur patlasın, çal oynasın!

Dün gece blogdan sebep geç uyudum. Sabah çok zor uyandım. Öyle erkene de kurmamıştım saati uykumu alayım diye, malum gece uzun. Ama yine aldığım uyku yetmedi. Yüzüm gözüm şiş, başımda fena bir ağrıyla kazıdım kendimi yataktan. Göz ucuyla, yani gerçekten sadece sağ gözümle bloga girip şöyle bir gezindim, Defne Hoca’nın (bize göre) sabah baskısını okudum. Biliyorum, yapmamalıydım. Ama gözümden içeri bir uyaran sokmasaydım bu sabah hiç kalkamazdım. Samapada’da bile ilk birkaç saniye gözlerimi kapatıp uyuklamış olabilirim.

Yüzüm gözüm ve bütün kafamın içi böyle şişmiş zonkluyor iken yapılabilecek en iyi şey etraflı bir dil sağma işiydi. Aldım elime tülbenti, bir o yana, bir bu yana, çekiştirip sağdım dilimi. Önce biraz burnum açıldı, sonra biraz genzim. Başım hala fena ağrıyordu. İkinci prelüd’ün öne katlanmalarında kesin dedim daha kötü olacak bu baş ağrısı. Prelüdün bir yerlerinde yarıda kesip sırt üstü pozlara geçerim diye yastığımı bile hazır etmiştim. Ama peşin hüküm bu ya, beklediğim gibi çıkmadı. Dün gerçek anlamda normal tempomdaki hayatıma ilk döndüğüm gündü, ve hemen kalçamda hissettim isyanları. Sabah özel derse gittim, ısınmalar ve birkaç çok ana poz hariç hiçbir şey göstermedim. Akşamki Yin dersimde yine orkestra şefi gibiydim, dersi ayakta anlattım. Ama yine de öğlen kendimi Fatmacığın evine attığımda minikten bir zonklama baş göstermişti olay mahallinde. Bugün o yüzden biraz daha yumuşak takıldım.

Kahvaltı sonrası, düğün için hangi elbiseyi giysem, altına hangi ayakkabıyı giysem, saçımı nasıl yapsam, ne renk oje sürsem gibi düşünmeyi özlediğim şeyler ile uğraştım. Böyle dünyevi işler.. Ama aldı beni bir heyecan! O yüzden rahat rahat hazırlanayım diye kaçıyorum şimdi sangha.

P.S: 28 günü yarılamış bulunmaktayız, farkında mısınız? Yarın sabah, 9 Temmuz İstanbul saati ile 09:06’da dolunay var, aman kaçırmayasınız 🙂

Bir Yoga Günlüğü III: Gün 0

Güzel yeniaylar olsun sangha! Bugün kervana ucundan katılmak için harika bir gün. Eğer geçtiğimiz ay boyunca sessiz sedasız bir köşede oturup yazılanları okudunuz ve ben de yapmak istiyorum! diye içinizden geçirdiyseniz tek yapmanız gereken kancamıza takılmak. Her türlü imkan ve şerait dahilinde yogamızı devam ettirebilmemiz için ihtiyacımız olan güç damarlarımızdaki asil kanda, nadilerimizdeki temiz canda ve bizi çepeçevre sarmalayan sanghamızda mevcuttur! WordPress üzerinde konuşlandırdığımız 28günyoga blogumuza yazar olmak için her gün kendi yoganızı yapmaya ve izlenimlerinizi yazmaya dair niyetiniz olması yeterli. Ancak biz 28günyogacılar olarak, pek çoğumuzun hocası Defne Suman’ın dediği gibi yogaya bir keyf unsuru değil nefs unsuru olarak yaklaşmaya da ayrıca önem gösteriyoruz.

Tüm 28günyogacıların yeniay niyetlerini okumak için sabırsızlanıyorum. Tabii ki paylaşmak istediğiniz kadarını. Bu yeni başlayan ay aynı zamanda burcum Yengeç’in ayı. O yüzden bu sabah sessizlik içinde, yeni ay için niyetlerimi düşünürken aynı zamanda önümde uzanan yeni yaşım için de biraz tefekküre daldım. Arkamda bırakmakta olduğum yaşımdaki ilkleri, benim için anlam ifade eden olayları, attığım adımları ve öğrendiklerimi düşündüm. Epey aradıysam da kişisel olarak olumsuz olarak değerlendirebileceğim pek bir şey bulamadım. Bir ara kışın her gün bir mantra gibi tekrarladığım çok yorgunum, çok yorgunum halleri hariç aklıma olumsuz bir şey gelmedi. Bu hal için yapılabilecek şeyleri de önümüzdeki senenin tohumları arasına ekledim. Büyük oranda sağlıklı bir yıl geçirdim, ailecek yaşanan birkaç sıkıntıyı da çok şükür ucuzundan atlattık. Durum böyle olunca ortaya on numara beş yıldız bir tablo çıktı. Bir insan evladı daha ne ister?

İzninizle, yeni 28günyoga döngümüz için niyetlerimi sizlerle paylaşmak istiyor ve bu niyetlerim için kendime belirlediğim hedefler doğrultusunda elimden gelenin en iyisini yapmak üzere huzurlarınızda söz veriyorum. Ben, Pınar Üstün, önümüzdeki 28 gün için niyet ettim her gün sabah yogasına, niyet ettim blog harici yazılar yazmaya, ve niyet ettim sosyal medya detoksuna! Şimdi uygulanabilir olması açısından bu niyetlerim için kendime koyduğum hedeflerden söz edeyim biraz.

Bir kısmınızın belki yazılardan okuduğu üzere sabah erken kalkıp yoga yapmak özellikle bu son sene beni oldukça zorlayan bir konu oldu. Alarmla erkenden uyanma fobim Shadow Yoga eğitim ve öğrenim yılı boyunca sabahın kör karanlığında yataktan fırlayışlarımla beraber bir nebze körelse de fabrikadaki yıllardan yadigar 05:45 alarmıyla uykuya dalmanın iç sıkıntısı hâlâ içimde bir yerde duruyor. Bir diğer engel de müşterek bir hayat içerisinde erken yatma rutinini oturtmaktaki zorlukta yatıyor. Önümüzdeki ay beş günlük bir seyahatim hariç yerimde sabitim. İstanbul’da iyice sıcaklayan havalarla beraber zaten sabah saatleri haricinde evde yoga yapmak mümkün olmayacak biliyorum. O yüzden sıcak bu konudaki en büyük destekçilerimden biri olacak. Gökay’ın bu ay iki tane turu var. Onun yüreklendirmelerinden mahrum olacağım ama evde olmayışını fırsat bilerek akşam yatma saatlerimi düzene sokabilirim. Zaten bir yoginin olması gereken hal niralamba değil midir? Yani without support, desteğe ihtiyaç duymayan. Evet ihtiyaç halinde etrafımızdakilerin desteğine yaslanmak çok önemli; ancak yavaş yavaş desteği dış kaynaklarda aramaktansa içeride yanan ışığın rehberliğinde yürümeye kendimizi alıştırmak da olmazsa olmaz nefs alıştırmalarından biri. Uzun lafın kısası, ikinci tur için yogamı sabahları yapacağıma söz veriyorum. Bunun yanısıra, yogamın başında en az 10 dakika olmak üzere bir sessiz oturuş seansı ekleyeceğime, ve yoga odasındaki minik altarımı yeniden düzenleyerek ona her gün gereken özeni göstereceğime söz veriyorum.

İkinci niyetim, yine yazmak üzerine. Yoga günlüğünü sektirmeden tutmayı bu ayın hedefleri arasına almadım çünkü o zaten banko. Esas niyetim, bir Shadow sınıf arkadaşımın yüreklendirmesiyle aklımda evirip çevirdiğim bir mevzu olan öykü yazmaya bir adım atmak! Bir baktım, Burçe’nin de benzer bir niyeti yok muymuş? İkimiz de Murat Gülsoy’dan yaratıcı yazarlık kursu almışız. Onca zamandır içimizde biriken şeyleri artık öyle ya da böyle dışarı dökmenin zamanı gelmiştir belki de. O yüzden ben bu ay boyunca 2 adet blog dışı yazı yazmaya, ve bunu sizlerle paylaşmaya niyet ettim. Blog yazıları artık kendini oturttu, ancak öykü gibi hiç deneyimim olmayan bir alanda kulaç atarken arasıra sahilden seslenmeleriniz beni büyük ölçüde cesaretlendirir. Fatma, Fatoş, Ayça ve Aylin de belki bu niyetimizde bize katılırlar?

Bu ay için üçüncü ve son niyetim sosyal medya detoksu yapmak. Gerçekçi düşünürsek bu ay da 28günyoga bayrağı bende olduğu için kendimi tamamen soyutlamam çok zor. Feysbuk’taki yorumları da takip etmek gerekiyor icabında. Ancak ufak adımlarla başlamak ve uygulanabilir olması açısından şöyle bir karar aldım: Sosyal mecradaki varlığımı Güneş günleri (yani Pazar, Salı ve Perşembe) maksimum 30 dakika ile kısıtlıyorum. Eğer siz de 28günyoga yazılarımı Feysbuk üzerinden takip ediyorsanız, sizi blogumu takip etmeye davet ediyorum. Böylelikle ben hem yazar olarak okurlarımdan, hem bir okur olarak diğer yoldaşların yazılarından mahrum kalmam, hem de yazılarımı daha çok kişi ile paylaşma isteği ile Feysbuk’un dehlizlerinde yok olmam. Bir şeyi yüzde 99 yapmak ile yüzde 100 yapmak arasında çok fark var, bunu biliyorum. Ancak Temmuz için yapılabilir bir hedef koymak istedim. Ağustos ayı için hayırlısıyla sıfır sosyal medyaaaaaaaaa!

Birkaç minik niyette daha bulundum ama onları kendime sakladım sevgili sangha. Varlığınıza minnettarım. Tılsımlı bir şey bu! Yakında beslenmeyle ilgili radikal bir niyette bulunacağımı hissediyorum 🙂 O da Ağustos’a kısmet olur belki.

Bugün karanlık ay olduğu için Ashtanga veya Shadow gibi kadim yoga geleneklerine sadık olarak ilerleyen okulların öğrencileri yoga yapmıyorlar. Ben de bugünü bacağımın biraz daha dinlenmesi için bir fırsat olarak kullanacağım. Hocalarım da bacağımın gidişatı ile ilgili olarak yogamı nasıl düzenleyebileceğim konusunda birtakım yönlendirmelerde bulundu. Bir müddet haftanın günlerinden bağımsız dairesel seri ile devam edeceğim, sonra duruma bakacağız. Şimdi babamı da alıp aşağı denize inmek için hazırlanıyorum.

Yazımı kendi uydurduğum bir özlü söz ile sonlandırmak isterim.

Yoga’da hocasız bir öğrenci öksüz bir çocuğa benzer.

Niyetlerimizi gerçekleştirebilmek için gereken irade gücünü ziyadesiyle bulmamız dileğiyle, hoşçakalın sevgili sangha!

moon_and_earth
Foto: NASA

Bir Yoga Günlüğü II: Gün 23

23’ten merhaba sevgili sangha. Sizi bilmem ama ben bir sonraki 28 günü şimdiden düşünmeye başladım. Acaba başka bir konsept üzerinden mi devam ettirsem kendi yogamı diye düşündüm. Mesela ilk 28 gün vazifesini yerine getirdi; hedefim her gün ne şekilde olursa olsun yoga yapıp her gün yazmaktı. Önümde kamp, aile evi gibi engeller vardı; o engeller aşıldı. Şimdi ikinci etap 28 günde belki esas zorlandığım kısmı, yogayı günün sabah saatlerine koymayı denemeliyim. Bu sefer yazmam belki. Yani yogamı yazmam ama gün aşırı başka bir şeyler yazarım. Siz bu 28 günün sonunda ne yapacaksınız, hiç düşündünüz mü? Bir boşluğa düşer miyiz dersiniz sangha?

Bu sabah kahvaltıdan önce yaptım yogamı. Babam yukarda uyuyordu, annem yürüyüşe çıkmıştı. O yüzden ev sessiz, salon benimdi. Nispeten daha ferah bir yerde yaptım yogamı. Dairesel seriden gittim. Dün sabah uyandığımda bana merhaba diyen kalça eklemimdeki nahoşluk, daha da şiddetlenerek yerine çöreklenmiş görünüyordu. Femur başının kalça eklemine bağlandığı noktada canımı acıtan bir şeyler var. Öyle ki, bacağımı fleksiyona sokamıyorum. Belli bir açıdan sonrası yok, gelmiyor. Bizim ısınma serisindeki diz çevirme hareketi, büyük ölçüde aslında kalça eklemini de ısıtan bir hareket. Yok, ikiden fazla yapamadım. Şimdi de buzla oturuyorum. O kadar içeride bir yere nasıl nüfuz eder buz bilmiyorum ama, şimdilik başka yapacak bir şey gelmedi aklıma. Kampın son akşamı yaşadıklarımızdan ötürü olabileceğinden şüphelendik Gökay’la. Sol bacağımda da birtakım morluklar var, belki o gece yaşananların heyecanıyla ters bir şey yapmışımdır, hiç hatırlamıyorum. Belki psikosomatiktir. Yaşayıp öğrenmekten başka çare yok.

 

 

 

 

Bir Yoga Günlüğü II: Gün 22

Rüzgarlı bir Bodrum akşamından merhaba.

Bu gün ailecek ‘yavaş yaşam’ modundayız. Geç kalktık. Geç kahvaltı ettik. Dün akşam yatmadan ikinci bir fasıl Vicks terapisi yapmıştık, gece daha az öksürdüm. Bugün de daha iyiyim.

Öğlene doğru annem sordu: “Yoganı ne zaman yapacaksın?” Kahvaltıda yediklerim biraz daha hazmolsun diye vakit geçirirken eşyalarımı toparlamaktaydım. “Yap, kurtul!” dedi annem, tıpkı Fatma’nın geçen gün “Güven, kurtul!” dediği gibi. Güldüm, haklıydı. Bir görevi yaparcasına yapıp kurtulmaktan bahsetmiyoruz burada elbette, ama bütün gün ha şimdi ha şu zaman diye kıvrana kıvrana dolanacağıma gerçekten de bir an evvel yapıp kurtulmam en iyisi. Sabah yogasına bir artı daha. Yogayı sabah yapınca bütün gün kafa rahat olurken, başka bir zaman dilimine kayan yogada saatler ilerledikçe artan bir endişe oluyor. Ya yapamazsam? Burada henüz şafak yogasını oturtamadım ama aile evinde yoga yapabiliyor olmam bile benim için çok büyük bir adım, bir mucize. Öğlen saat 2’ye doğru ben üst katta annem alt katta matlarımızı serdik, ben yoga yaparken annem pilatesine başladı. “Yalnız ben bir şeyler seyredeceğim” dedi, “No problem” dedim, bir de dizili yogayı deneriz.

Yogamı yaptığım bir metreye iki metrelik alanıma doğru çıkarken bugün birinci prelüdü yapacağımı biliyordum. Hem bedenim, hem zihnimin, birinci prelüddeki gibi güçlendiren ve her şeyi merkeze doğru toparlayan kuvvetli, keskin hareketlerine ihtiyacım vardı. Bugünün Mars günü oluşundan ötürü de birinci prelüd ‘akla uygun’du.*

Yogam boyunca sol kaçla eklem kapsülümde nahoş birtakım hisler vardı. Bir hava veya su kabarcığı oraya sıkışmış da, şöyle bir çıtlatabilsem rahatlayacakmış gibi. Bir türlü çıtlamadı, ben de durmadan devam ettim. Bugün dar mekânın ve matlı yoganın nimetlerinden yararlandım. Bundan birkaç sene evvel Murat Gülsoy’un yaratıcı yazarlık atölyesindeyken, ilk derslerden birinde kısıtlardan ve kısıtların öneminden bahsetmiştik. Hayal gücünü kırbaçlayan şey sınırlardır demişti hoca. Özellikle yazmak isteyip de nereden başlayacaklarını bilemeyenler için bu teknik çok işe yarıyor. Yazıya herhangi bir sınır getirilmediği sürece sonsuza uzanan bir seçenekler denizi içinde boğuluyor insan. Halbuki şu direktifle beraber insanın zihninde bir öykü canlanmaya başlıyor bile: Bana içinde bıçak geçen kısa bir öykü yazın.

İşte ben de Samakonasana’da topuklarım arka duvara, başım önümdeki merdivenin ilk basamağına değdi değecek vaziyette alanıma sığmaya çalışırken bunları düşündüm. Altımda kaymayan bir mat oluşu bu pozda bu sefer bana büyük bir avantaj sağladı. Parkede poza yerleşmeye çalışırken bir süre sonra gövde öne veya geriye doğru kaydığı için, pozun esas şeklinden biraz çıkılıyor. Böyle hem arkada hiza alacak bir duvar, hem de göğsün ve kolların altında kaymayan bir şey olunca hiç hissetmediğim yerleri hissettim bu pozda. Bir süre böyle çalışmaya karar verdim Samakonasana’yı. Zaten yogada ilerledikçe hareketler daha kısıtlı, daha dar bir alanda meydana gelmiyor mu? İdman olur. Demek ki sınırlar ve ‘ideal’den sapmalar fırsata dönüştürülebiliyormuş. Prelüdü bitirip yere oturduktan sonra bedenimin şekilden şekle girmesini seyrettim. Vinyasa, bir anlamda ‘akıllıca yerleştirmek’ demek. Dürüst olmak gerekirse şu sıralar Budapeşte kursu için çalıştığımız çizgisel ve dairesel serideki tüm asanaların önceden belirlenmiş olması beni bazen zorluyor. İçine girince acıyla kıvrandığım, ama yine de bana iyi geldiğini bildiğim Janu Şırşasana C’li seriyi yapamıyorum hiçbir yerde mesela. Ardha Matsyendra – Eka Pada Koundinya geçişini hasretle anıyorum. Böyle böyle gider özlediğim asanaların listesi. O yüzden bugün dizginleri içimdeki öğretmene bıraktım, onun direktifleri altında kendiliğinden gelişen bir seri ile yogamı tamamladım. Bütün bu süre boyunca annemin aşağıda izlediği ‘İstanbullu Gelin’ dizisinin süper dramatik sahnelerinden sesler geliyordu. Ben hastalığımdan ötürü biraz daha hışırtlılı çıkan nefesimin sesine odaklanmaya çalıştım. Bir ara ayağım mata takılınca çıkan sesten annem düştüm sandı sanırım, “İyi misin?!” diye aşağıdan seslendi, ben de kısa bir “Evet!”le karşılık verdim. Ana yüreği yoga moga dinlemez. Yogamı bitirip matı havalansın da şu feci kokusu biraz geçsin diye balkona astım. Tam merdivenlerden inecekken annem aşağıdan bir çocuk gibi şen “Benimki bittiiiiiii!” diye seslendi. Ben de “Benimki deee!” diyerek indim, merdivenin sonunda çak bi beşlik yaptık. Aile hayatında yoga hiç de fena değilmiş sevgili sangha, vallahi de oluyormuş! 28günyoga’nın yirmi ikinci günü de işte böyle matrak geçti.

creativity rollo may.jpg

* ‘Akla uygun’; Ursula K. Le Guin’in Marifetler üçlemesinin ikinci kitabı olan Sesler’de, Galvamant’taki seyis Gudit’in sıkça kullandığı deyiş.

Bir Yoga Günlüğü II: Gün 21

Yerleşik hayattan merhaba sangha. Bu sabah aile evinde gözlerimi açtım.

Dün Edremit-Bodrum arası otobüs yedi saat sürdü. Otobüsler dolmuş olmuş. İzmir, Söke, Milas, diye diye sekerek geldik. Bu kadar uzun süren bir yolculuk boyunca hiç doğru düzgün mola verilmemesi enteresandı. Yalvar yakar şöförden tuvalet izni kopardık. Torba’ya yaklaşırken polis kontrolünde otobüsü çevirdiler, kimliklerimizi toplayıp kontrol ettiler. Olaysız devam ettik. Bodrum Merkez’e vardığımda oldukça yorgundum. Halikarnas Balıkçısı’nın 1938 senesinde diktiği belirtilen ve seksen değil sekizyüz yıllıkmış gibi duran dev okaliptüs ağacının karşısında bir restoranda yemek yedik ailecek. Daha doğrusu ben yedim. Sonra da eve geldik ve kafamı yastığa koyar koymaz uyumuşum.

Yazının devamını getirebilmek için biraz başa sarmam gerekiyor. Yazması kolay değil. Kampta son gece bir kaza yaşadık. Kampa katılan arkadaşlarımızdan biri düştü ve yaralandı. Hepimiz çok, çok korktuk.. Bizim müdahale edebileceğimiz bir durum olmadığı için ambulans çağırdık. Gecenin ilerleyen saatlerinde hastaneden gelen haberler yüreğimize su serpti; şükür ki önemli tetkiklerin hiçbirinde olumsuz bir bulguya rastlanmamıştı. O gece nasıl geçti pek bilmiyorum, zaman akmadı. Tek bildiğim sakin kalabilmek için insanüstü bir çaba sarf ettiğimdi. Hepimiz için zor bir geceydi.

Ertesi gün vedalaşıp ayrıldık. Ben de oradan otogara geldim. Uzun süren yolculuk biraz kendime gelmemi sağladı. Yolculuğun sonunda beni bekleyen anne baba şefkati ilaç gibi geldi.

Bugün Bodrum’da fırtına var. En azından bizim olduğumuz yerde. Kapı pencere kapalı oturuyoruz. Ben boğazım geçti derken göğsümü üşütmüşüm. Öksürüklerin tınısı pek iç açıcı değil. Akşam babam Vicks terapisi yapmayı önerdi, seve seve kabul ettim. Okaliptusun faydaları..

Yazılardan ötürü #28günyoga’dan ev halkı da haberdar. Babam bloga abone, annem de fırsat buldukça yazıları takip ediyor. O nedenle burada daha önceki seferlerde hiç oturtamadığım yoga düzenini oturtmam için bana destek oluyorlar. Yine de evde yoga yapacak yer bulmak zor oldu. Garip ama gerçek. Açık hava yogasına karşı olmama rağmen en kötü bizim terasta yaparım diyordum ama bugünkü hava şartları ve hastalığım sebebiyle bu seçenek hemen elendi. Annem o sırada yemek yapmakta olduğu için bütün evi yemek kokuları almıştı. Ortak kullanım alanından farklı bir yer olsun istedim en azından, nispeten tek başıma kalabileceğim. Böyle bir yer yoktu. Üst kattaki odaların açıldığı, neredeyse bir mat ölçülerindeki minik alanda en azından elim kolum bir yerlere çarpmadan hareket edebilirim diye düşündüm. Üst katla alt katı birbirinden ayıran bir şey olmadığı için evin içindeki tüm sesler ve kokular yukarı gelmekteydi. Ben de yogamı yaparken onları duymazdan gelmeye çalışmadım, ideal ortamı bulamadım diye şartlarla savaşmadım. Annem alt katta arkadaşıyla telefonda konuşurken ben nefes saymaktaydım. Bir ara babam odadan çıktı, sessizce yanımdan geçip aşağı indi. Hareketin gidişatı beni dibimdeki duvara götürdüğünde matın üzerinde kendimi ona göre ayarladım. Matlı yogadan giderek soğuyorum. Birkaç ay önce çok ince, çok hafif, gerçekten güzel bir Manduka mat aldım. Bir Shadowcu’nun en az ihtiyacı olan şey bir mat ama yine de seyahat ederken, veya yurtdışındaki kurslara giderken kolayca kıvrılıp şekilden şekile girecek bir mat elzem oluyor. Ne var ki bu mat, kaymasını istediğin zamanlarda da kaymıyor. Üstündeki ağır plastik kokusundan da kurtulamadım. Ama evdeki taş zemin bir nebze yumuşasın diye kullanmak gerekti. Kalebodur üstünde DizMorartan nasıl olacak diye merak ettim ama bir şey olmuyormuş. Mekânım dardı ama manzarası şahaneydi. Sabit ve seferi tüm 28günyogacılara selam olsun!

bod.jpg

 

Bir Yoga Günlüğü II: Gün 18-19

Burada telefondan ve internetten uzak harika bir hayat yaşıyorum. Telefon sınırlı santimetrekarelerde çekiyor. Hattım vodafon olduğu için hiçbir yerden çekmeme lüksüne sahibim. İnternet bağlantısı içinse ‘internet kafe’ye gitmem lazım. Manzaraya nazır bir internet köşesi yapmışlar Hızır’da, kampın ücra bir köşesinde. Bu sabah bütün yazılan 28günyoga yazılarını okudum sevgili sangha! Sanmayın ki burada kalben sizden ayrı kaldım. Kamptakiler bile soruyor, ne oldu 28günyoga, devam mı, yapıyor musun, yazabiliyor musun? Evet dedim iki günde bir koyabiliyorum ama devam tabii ki.

Bugün kampın son günü sayılır. Sinem’le Rana’nın TT grubu da burada, akşam mezuniyetleri var. Âdet olduğu üzere akşam parti var yani. Pazar sabahki dersten sonra yavaş yavaş dağılırız.

18. günün yogasını dün sabah Gül’ün dersine girerek yaptım. İki saatlik dersin uzun bir kısmını ısınmaya ayırması çok hoşuma gitti. Yıllardır her yoga öncesi ısınmaya alışınca kırk yılda bir girdiğim toplu stüdyo dersleri sonrasında istisnasız her sefer tutuluyorum. Bu sefer hiçbir şey olmadı. David geçen gelişinde yogacıların çoğunun, farklı beden disiplinleriyle uğraşanlar arasında profesyonellikten en uzak olanları olduğundan dem vurmuştu. Çok haksız sayılmaz. Evet pek çoğumuz yogayı bir spor olarak görmüyor ve spor niyetiyle yapmıyoruz. Ama neticede kullandığımız araç beden. Bugün profesyonel olarak bir spor dalıyla uğraşıyor olsak, muhakkak ona göre besleniyor olurduk. Bedene giren her bir gram besinden haberimiz olurdu. Uğraştığımız hareket alanına özgü ısınmak ve uğraştan hemen sonra yine ona uygun olarak soğumak şart olurdu. Ona göre uyur, ona göre uyanık kalırdık. Kısacası tüm hayatımız o uğraştığımız sporun etrafında dönüyor olurdu. İster atlet olalım, ister tırmanışçı, ister yüzücü.. Ama nedense, en az bir maratoncu kadar yoğun bir idman gerektiren yogaya çoğunlukla böyle yaklaşıyoruz. Daha ziyade bir hobi, bir eğlenti, bir atıştırmalık olarak. Öyle olunca hayat boyu ‘ortada kuyu var yandan geç’ kıvamında kalıyoruz. Ondan sonra da ‘ben yıllardır yoga yapıyorum, hiçbir şey değişmiyor!’ diye havlu atıp tamamen bırakıyoruz peşini.

Yazının ortasına 19. Günün yogası girdi. Dom bu sefer tertemizdi, birkaç karıncayı ezmemeye çalışarak yaptım çizgisel seriyi ama sanırım çaturangalardan birinde hafiften ayağımın altına almış olabilirim birkaçını. Yogadan sonra internet kafeye geldim. Ayça’nın bahsettiği gibi benim de bir vize çilem var. Bodrum dönüşüne bir randevu almıştım Hollanda konsolosluğundan, buraya gelmeden önceki gün tatil diye iptal ettiler. Telefonla aradığımda da bir sonraki tarih olan 3 Temmuz için henüz randevuların açılmadığını söyledi konuştuğum kadın. Şimdi siteden girip baktım, gayet de açıkmış. Kadının lafına güvensem açıkta kalmıştım belki de! Randevuyu güncelledim, içim rahatladı. Şimdi yemeğe! #28günyoga’ya devam!

IMG_6866.JPG
internet kafemin manzarası

 

 

Bir Yoga Günlüğü II: Gün 16-17

Kamp Gün 1: Çarşamba

Cennetten merhaba!
Dün sabah Hızır Kamp’a vardık. Her şey çok hızlı gelişti. 7:15’te kalkması planlanan uçağımız bir hışım tüm yolcularını toparlayıp erkenden kalktı ve planlanandan 25 dakika erken Edremit’e inmiş oldu. Havaalanından çıkar çıkmaz iki taksiye bölüştük ve saat 9 olmadan Hızır Kamp’taydık. Grubun bir kısmı öğlene doğru, bir kısmı da akşam geldi, ve böylelikle tamamlanmış olduk.

Öğlen 12:30’da bizim gruba ev sahipliği yapan güzel zeminli dom’da yogama başladım. Ne olur ne olmaz diye ince matımı yanıma almıştım ama ayağım ahşaba değer değmez geri kıvırdım matı. Buranın parkeleri, belki de ağacından ötürü, alışkın olduğumdan da yumuşak geldi. Benim evdekilerle karşılaştırınca beş milimlik matın üstündeymişim gibi hissettim. Bizim dairesel serinin içinde yer alan ve benim kısaca DizMorartan diyeceğim harekette bile yumuşacıktı her şey. Kuş, horoz, ağaç, dere, traktör ve tabii ki uçan vızvızların sesi eşliğinde geçti yogam. Zihin sakindi, kulağımın dibinden viuu diye geçen kanatlılar bir defa hariç reflekslerimi harekete geçirmedi. 28günyoga’nın onaltıncı gününde kamp şartlarına yenik düşmediğim için ayrıca mutluydum. Yogadan bir süre sonra dere kenarına inip suda bir şansımı denedim. Buz. Ama harika geldi!

Akşam 5 gibi ilk dersimiz için buluştuk. Bir sürü insan arabayla, bir çoğumuz da uçakla geldiği için malum vata semptomları, tutulmalar, ve Kaz Dağları’nın gelir gelmez çarpan havasıyla beraber üzerimize çöken ağırlığı bertaraf etmek için uzun bir eklem serisi yaptırdım. Aikido’dan bedenime yerleşmiş olan ısınma serilerini yin derslerinin başına koymayı çok seviyorum. Bizim Shadow’daki ısınma serisine oldukça benziyor hareketler zaten.

Ders sonrası her zamanki gibi enfes yemekler bizi bekliyordu. İnsan hayattan daha ne isteyebilir? İda Ana’nın kucağındayım, kendimi kutsanmış hissediyorum.
Kamp Gün 2: Perşembe

Sabah uyanır uyanmaz ilk işim boğazımı test etmek oldu. Pazartesiden beri tamamen iyileşememiş olan boğaz ağrımdan eser yoktu dere sesleri eşliğinde gözlerimi açtığım bu sabahta. Havanın ve suyun yaraması demek ki böyle bir şey.

Bugün de yogamı öğleden sonra yaptım. Stüdyonun zemini düne göre biraz daha minik haşere ile doluydu. Bu da odağımı biraz dağıttı. Aşırı uyarılan reflekslerimden ötürü birkaç defa ara vermek ve kaldığım yerden yeniden başlamak zorunda kaldım. Epeydir üçüncü prelüdü yapmıyordum, çok içimden geldi. Hareketlerin sırasını unutmuş muyumdur diye kaygılandım ama vücut şekillerin içine girdikçe bir sonraki şekli otomatikman hatırladı, ben daha neydi neydi diye düşünürken kendiliğinden girdi bile. Kendi çalışmamı tamamladıktan sonra biraz akşamki dersi kurguladım. Bunları yazarken de gözlerimi zar zor açık tutabiliyorum ne yalan söyleyeyim. Buranın havası fena çarpıyor! Egsoz dumanı ve inşaat pisliği solumaya alışan ciğerler bu kadar oksijen görünce şaşırıyorlar tabii. Bünye için başlı başına bir sedatif etkisi yaratıyor. Bir şekerlemeye yuvarlanıyorum…

 

Bir Yoga Günlüğü II: Gün 12

#28günyoga’nın onikinci gününde bu yazıya başlarken nerelere gideceğine dair hiçbir fikrim olmamasını, yine de hep yazacak bir şeylerin çıkmasını çok seviyorum.

Bu sefer sabah ve akşam dersi arasındaki dinlenme vaktindeyim. Yine lodostan mıdır nedir, gözlerimi zar zor açık tutabildiğim için az önce yazdığım iki cümleden sonra gittim biraz uzandım. İyi geldi.

Sabahki ders yine ince ayarlarla geçti. Bu sefer odak noktamız dairesel seriydi. Okurken gözünde hiçbir şey canlanmayanlar için biraz bilgi vereyim. Şu an üzerinde çalıştığımız iki ana seri var. Her bir seri belirli bir şekil veya asana kombinasyonları içeriyor. Gündüz yapılması icap eden, veya her güne tek bir pratik sığdırabiliyorsak eğer güneş günlerinde yaptığımız seri, lineer veya çizgisel seri. Akşamları, veya haftanın ay günlerinde ise dairesel seriyi yapıyoruz. Çizgisel serinin amacı -ki bunu bizim seri ile kısıtlamayalım- gece boyunca sinir sisteminde biriken enerjiyi sabah tekrar kana sokmayı amaçlıyor. Günün ritmiyle uyumlu olarak canlanalım, merkezî ateşi, hara’yı harlayalım diye. Akşam üzeri yapılan dairesel serinin amacı ise tüm günün sonunda kanda birikmiş olan enerjiyi tekrar sinir sistemine geri almak, ve böylelikle bir nevi de olsa bünyeyi geceye hazırlamak, zihnin ve sinir sisteminin yatışmasına yardımcı olmak.

Serilerden ve ekollerden bağımsız olarak akılda tutulması gereken önemli bir şey var, o da ters duruşların akşam yapılmaması gerektiği. (ŞOK.) Ters duruşların amacı, hatta varlık sebebi diyelim, kalp ritminin ve nefesin yavaşlaması. Bu açıdan asana ve pranayama çalışmaları arasında bir köprü görevini görüyor ters duruşlar. Nedense bu ‘ters duruşlar’ günümüz yogasında neredeyse tılsımlı bir yere sahip. Ellerin, başın üzerinde durmuyorsam yoga yapmıyorum gibi bir imaj yayılmış durumda. Veya bir öğrencinin seviyesi ters duruşta ne kadar uzun durduğuyla ölçülüyormuş gibi. Bedeni tepetaklak ettiğimizde hormonlara, iç organlara, omurlara, bedenin henüz yük taşımaya alışmamış kas, kemik ve eklemlerine ne olacağına dair en ufak fikrimiz olmamasına rağmen bu pozlara olan açlığımız son derece düşündürücü. Gözle göremediğimiz hasarlar için hatırı sayılır bir risk alıyoruz. Halbuki vücudun belirli bir şekle girebilmesi, o şekle girdiğinde faydasını görecek anlamına gelmiyor. Eğer başımın üstüne kalktığımda kalbim 160 atıyor, kulaklarımdan ateş fışkırıyorsa, ters duruş bana ters demektir. Henüz zamanım gelmemiş demektir. Onsuz daha iyiyim demektir.

Akşam dersine bir saat kala tekrar biraz dinlenmeye çekileyim. Haydi devam sangha!