Bırakmak

Supta vajrasanada, sırtımın arkasında kocaman bonbon şeklinde bir yastık, bütün omurgam ağırlığını yastığa doğru bırakırken kollarım iki yandan aşağı doğru sarkıyor. Her zaman denk gelmez ama inanılmaz rahatım şu an. Gözlerim tavandaki koyu renkli ahşap kirişlerin üzerinde geziniyor. Serinlemek için araladığımız bahçeye açılan kapıdan içeri kuş cıvıltıları ve yaprak sesleri doluşuyor. Belki de insanın en rahatsız duygularıyla yüzleşmesi için tam da bu kadar rahat olması gerekiyor. Hiç değişmeyen ve neredeyse iki buçuk saat aynı seyrini sürdüren bir müzikle, yarı uyur yarı uyanık vaziyette zihnimin önüne bir görüntü geliyor. Hocanın komutuyla nefes verirken üzerimden bir şeyi daha yere bırakıyorum. Ve içimden yere düşenleri yalnızca bir havaalanı benzetmesiyle sözcüklere dökebiliyorum.

Düşün ki, havaalanındasın. Geldikleri gizemli koridordan çıkıp paldır küldür karuselin üzerine dökülen bagajların arasından kendininkini seçmek üzere görüş açısı iyi bir nokta buluyorsun. Oralarda bir yerlerde, ufak kırmızı bir bavulun olacak. Derken aniden, sana yaklaşmakta olan başka bir valiz gözüne çarpıyor. Üzerinde kocaman harflerle ismin yazılı: “Beni al! Al beni!” Kafan karışıyor, böyle bir bavulun olmadığına eminsin. Bavul senin değil. Tam olarak anlam veremesen de bakışlarının bulanıklığı içinde elin bavula doğru gidiyor ve onu alıyorsun karuselden, ne de olsa sana adreslenmiş. Derken kendi bavulun da geliyor, ve iki bavulu da sürükleyerek kapılara doğru yürümeye başlıyorsun. Tekerlekleri çalışmayan bir alışveriş arabası gibi, doğru düzgün yürümüyor da lanet şey. Karnında yumak yumak bir his, sanki biri sana tuvalete giderken beş dakikalığına çantasını emanet etmiş ve bir daha geri gelmemiş gibi. Alıyorsun o bavulu çünkü almamayı bilmiyorsun. Nereden geldiğini bir türlü çözemediğin koşullanmaların, seni sen yaptığını sandığın alâmet-i fârikaların, anne babandan yadigar, gölgen gibi bir türlü atlatamadığın huyların, boğazını sıkan kültürün, toplumun münasip gördüğü, cinsiyetinin gerektirdiği her şey o ekstra bavulun içinde. Sen olmayan her şey.

Aslında o bavulu orada bırakıp gidersin ve kimse farkına bile varmaz; çünkü herkes kendi bavuluyla meşguldür. O an o bavulu orada bırakıp gidersin ve hiç ama hiçbir şey değişmez. Hatta onu o karuselden hiç almamış olsan, muhtemelen zamanın sonuna kadar orada dönüp durmaya devam eder. Ta ki bir başkası için isim değiştirip kendini oradan aldırtana kadar.

Almamayı öğrenmek için belki geç, peki ya bırakmayı öğrenmek için?

photo

İstinye