Pınar – Aligned As Fuck

Dersi bitirdim bitireli sokaklardayız, anca eve girdik. 7 kilometreye yakın yürümüşüz. Bugün Roei Estella’daki hocalarının ikisi birden hasta olunca aniden boşa çıktı. Son yedi aydır Cuma sabahlarını birlikte geçirmiyorduk. Guş’un koşumunu belimize geçirdik, yanımıza yüklü miktarda kaka torbası alarak şehir tavafına çıktık. Dönüşte üçümüz de pertiz. Herkes kanepenin bir diğer ucuna yığıldı.

Dün gece saatleri ileri aldık burada. Sabahki derse geç kalmayayım diye analog dijital ne kadar saat bulduysam kurdum. Roei yatak odasına telefon getirmemi veto ediyor. Her ne kadar koronadan beri telefonu uçuş moduna alarak uyusam da, telefonla aynı odayı paylaşmak da istemiyor, I don’t want this shit next to you, diyor. Ex’inden kaldığını tahmin ettiğim Alman teknolojili analog saati kurdun mu da snuuz yapamıyorsun, 6’da çaldı mesela, kapatıp 6 ile 6:30 arası bir yere alayım diyorsun, ı ıh alarm ibresi yelkovandan öteye gitmiyor, ille saatin arkasındaki zar zor ele gelen düdük gibi düğmeden tüm kadranı geri döndüreceksin oradan yeni yerine getireceksin. Onu yapana kadar zaten kalkarım.

Bu açık sadhana dersleri bana bir şeyler yaptı. Mesela o sabah derse kimin geleceğini hiç bilmemenin tatlı bir heyecanı var. Dersten 5-10 dakika önce zoom odasını açıp o esnada kettle’da içine limon atacağım suyu kaynatıyor, ayna karşısında tipimi düzeltiyor, şu hayatta benden başka bunu yapan var mıdır diyerek eski bir diş fırçasıyla kaşlarımı tarıyor oluyorum. O sırada biriksin istiyorum ateş başının bireyleri. Derken ekranda shadow devrelerim, birinci dereceden öğrencilerim, dört hocalı öğrencilerim, ve hocamın ta kendisinden oluşan karma bir grup beliriyor. Muhteşem bir potpori. Alnı yere koyduğumdan sonrası çorap söküğü. Kendi kendini veren ders yapmışlar.

Sonracığıma, son bir senedir kendi sınıflarıma verdiğim dersler de bu yöne doğru evrilmiş ve bazı öğrencilerimde kafa karışıklığına yol açmışsa da, giderek çemberlerin tamamına erip kendi kuyruğunu yakaladığı fakat o esnada deri değiştirdiği için yiyenle yenilenin aynı yılan olmaktan çıktığı bir noktaya geldim sanghacım. Herkese açık formatta verdiğimiz bu derslerde, bir kolyeye özenle seçilip yan yana dizilen tılsımlı taşlar gibi üst bir aklın bir araya getirdiği prelütlerin ötesinde, isimsiz olanın araya sızdığı, ne yaparsanız yapın buradayım yeter ki kulak kabartın dediği bir yere vardım. Açık sadhanalar bana da çok şey kattı.

Zeliş’in rejisi bugün gerçekten çok hareketliydi. Burada yazar ismi zelish olarak göründüğü için o benim fihriste otomatikman Zeliş diye kaydoldu. Halbuki belki topluluk içinde böyle hitap edilmekten hoşlanmıyordu, ben Suçi’de bunu düşünüyordum (şaka şaka). Mesela sanghada iki Fatma vardır, biri Fatoş biri Fatma’dır. Fatoş’a Fatma dersen bakmaz, Fatma’ya Fatoş dersen olmaz. En iyisi Zelish bu konuda beni aydınlatsın.

Posta kutuma Paula’nın kozmik tesirinizle voleyi vurmak temalı maillarından biri düştü yine. Açıp okudum. Kim istemez ki şu hayatta tescilli dharmasının izinde yürümeyi, kendine yetip de artacak kadar bereket yaratmayı (don’t you want to make a steady 10k$ income?) bardaktan taşanı yüreğinin götürdüğü hayır işlerine bağışlamayı, değil mi? Düşünüyorum bazen bu eğitimlerden birine katılmayı ama işin ucu gene sosyal medyaya dayanacak, instagram’da bana kendinle ‘aligned’ şöyle post çık böyle story çek diyecek diye her seferinde vazgeçiyorum. Sosyal medyada istikrarlı bir persona katiyen tutturamadım şu hayatta. Benim yolum sayılı bir öğrenciyle derinlemesine bağ kurduğum bir yerden geçiyor sanırım. Korona öncesi hayatımda bana sence dharmanı mı yaşıyorsun deseler tereddütsüz evet derdim. Kozmik bütün ibareler bunu gösteriyordu. Karşıma hocaların en hası, öğrencilerin en tatlısı çıkıyordu. Mühendislikten yogaya atladığım (yatay değil dikey değil) intergalaktik geçiş sonrası sıfırladığım hayatımı kısa zamanda yeniden inşa etmiştim. Aradan bütün aracı ve kan emici kurumları çıkarmış, yüzde yüz kendi kendimin patronu, tamamiyle kendim olabildiğim bir iş modeli yaratmıştım. Gözlerimin önünde bu yolu daha evvel kendisi için açmış, beni sırtımdan iteleyen Defne Hoca olmasa böyle bir hayatın mümkün bile olduğuna inanmazdım. Lakin önce korona, sonra gönül göçü derken, havalanmış uçan leyleğin kanatlarında rüzgar bir anda bitti adeta. Road Runner’ın Coyote’si gibi, ben olanca hızımla koşarken uçurumun sonunda toprak bitti, havada kalakaldım.

Bitmemiştir tabii, bana öyle geliyordur. Muhtemelen bu öyle gelme de o yolun bir parçasıdır, şimdi baktığım yerden belli olmuyordur. Ah American dream. Ne yapıp ediyor, Jyotish’i bile kendine alet ediyor, ulan ben ne duruyorum, kozmik tesirimle neden multi-six-figür bir business inşa etmiyorum dedirtiyor insana.

Bugün benden çıkanlar bu yönde sangha hayakira şeli. Cumalarınız hayırlı, Şabatlarınız şalom, Ramazanınız mübarek olsun.