Bir Yoga Günlüğü: Gün 15&16

Yorgunum a dostlar.

Dün öğlene doğru evden çıkıp bir arkadaşımla buluştum. Bol sohbetli güzel bir yemek yedik. Ardından bir yin yoga, bir adet de hamile yogası dersi üstüne eve gelip bir de uzun uzun telefonda konuşunca, suyunu çekti benim ojas. Şu ana kadarki rekorum iki özel iki de stüdyo dersi olmak üzere aynı günde üstüste dört ders vermek. Sonuncu derste artık dizler dirsekler gözler kulaklar birbirine girmişti, beynimdeki cümle kurguları dilime ulaşmıyordu, algım yavaşlamıştı. Rutin bir şekilde bu kadar çok ders veren hocalar var, gerçekten takdir, saygı ve şaşkınlıkla karışık duygular besliyorum onlara.

Fiziksel olarak olmasa da zihinsel olarak epey yorucu geçen günün ardından akşam yere oturup öne katlanmalar harici içimden hiçbir şey yapmak gelmedi. Bir süre uzayıp esnedikten sonra iyice ağırlaştım ve şavasana’yı yatakta tamamladım.

Bu sabah yogamın başına geçişim 8’i buldu. Bu sabahki de düşük tempolu bir pratik oldu, hiç enerjim yoktu. Ayaktaki ısınmalardan sonra direk yere geçtim. 40 dakika sonra bitirdim. Karnım oldukça açtı ve kahvaltıda neler yiyeceğimi düşünürken yakaladım kendimi ara ara.

İşte böyle! Bugün boulder’a gideceğim. Cuma günkü tırmanış macerasının fiziksel izleri bugün neredeyse tamamen silinmiş bedenimden. Yenileri için zaman gelmiş yani 🙂 Boulder normalde ipe girmeden, güvenlik için kayanın dibine kalın minderler yerleştirilerek yapılan kaya tırmanışına verilen ad. Böyle kısa ve iri kaya parçalarına da aynı zamanda boulder deniyor. Şehir içinde kullandığımız tabiriyle ise tırmanış antremanı yapılabilen ‘climbing gym’leri. Bizim gideceğimiz yer Boulderhane, Kağıthane’de. Tırmanışa ilgi duyup şehir dışına gidemeyenler için güzel bir başlangıç olabilir, her ne kadar kaya tırmanışının yerini hiç tutmasa da.

#28günyoga serüveni tıpkı hayat gibi inişleri ve çıkışlarıyla devam ediyor. Sanırım ben de Attila gibi yavaştan şafak saymaya başlayacağım. 🙂

Sizde ne var ne yok? #yogayadevam!

Bir Yoga Günlüğü: Gün 14

Başlamak yolun yarısıysa yolun yarısı bitirmek sayılır mı? #28günyoga’da 14 günü geride bıraktık. Her günü dolu dolu yaşayıp bir de üstüne yazdığım için sanırım hayatımın en uzun 14 günü oldu bu geride bıraktıklarım. Bitmek bilmeyen bir aymış gibi gelmeye başladı Ağustos.

Bu sabah yine pek çok sabah gibiydi. Sabah uyan, telefonda şıkırda, evin içinde dolaş, gel tekrar yatağa yat, yogayı ertelemek için bahaneler üret, o bahaneleri savuşturmaya çalış, çöpün yanında tek ayakta durmaya yollanmış gibi gönülsüzce geç yoga odasına nihayet.

Bugün düne göre oldukça daha tutuk uyandım. Tırmanış sonrası vücudun nekahat süreci. Isınmaları yaparken sol omzum tam daire çizemiyordu. Kollarımın hareket aralığı epey bir daralmış. Yine her yerim çıtır çıtır. Bugün çökmelere geri döndüm, fakat normalde yaptığımdan daha hızlı yaptım. Yapmak zorunda kaldım daha doğrusu. Yavaş yavaş inip kalkmaya bugün gerçekten takatim yoktu. Ya hiç yapmayacaktım, ya da böyle. Zar zor 30’lara gelip bıraktım. Oradan yere geçtim, biraz arkaya eğilme, biraz öne katlanma, kapanış. Olaysız bir pratik oldu diyebilirim.

Pratik üzerine kahvaltı yaptıktan sonra koşa koşa Caddebostan’daki 13:00 Yin dersime gittim. İlk göz ağrım olduğu ve pek çok açıdan bana ilkleri yaşatan bir ders olduğu için kalbimde ayrı bir yeri var bu dersin. O bir saat nasıl geçiyor her seferinde hiç anlamıyorum. Bu dersler vasıtasıyla yolumun kesiştiği her insana her seferinde şükranla dolup taşarak bitiriyorum dersi. Bu kadar doyurucu bir meslek daha var mıdır bilmiyorum. Vardır herhalde.

İşte böyle sevgili günlük. Nolursa olsun #yogamustgoon diyerek noktalıyorum yazıyı.

P.S: Bu arada yazıları Cihangir Yoga’nın blogundan takip ediyorsanız eğer, gün 10 ve 11’i beraber yazdığım yazının bağlantısı nedense kendini göstermiyor sitede. Ona ve geri kalan yazılara şuradan ulaşmanız mümkün.

Yarın görüşürüz!