Geçenlerde Karaköy’den tramvaya binmek üzereyken karşı platformdaki reklam panosunda bir ilan dikkatimi çekti. Reklamın üzerinde büyük puntolarla ‘KADINA VE KIZ ÇOCUKLARINA YÖNELİK ŞİDDETE SON VERMEK İÇİN KAYNAK YARATIN’ yazıyordu. Afişe bakar bakmaz bir an afişin kendisi de, üstünde yazanlar da çok saçma geldi. Kökü belki de binlerce yıl öncesine dayanan bir sorunu yamamak için ne alelade, ehvenişer çözümler bulmaya çalışıyorduk. Herkes kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddete son vermek istiyordu ama kimse erkek çocuklarına yönelik şiddete son vermek istemiyordu. Şiddete son kampanyalarında bile bir ayrımcılık, inceden bir küçük düşürücülük vardı. Canım onlar narindir çiçektir onlara şiddet göstermeyin, erkek adam ne de olsa erkek adamdır, o kaldırır diyordu bu sinsi başlık sanki alttan alttan. Bir allahın kulu da bunca kadını kızı döven adamları da küçükken biri dövmüş müdür diye merak etmiyordu.
Tramvay hızla hareket ederken gözüm kampanyaya destek veren kuruluşların logolarına takıldı; bir tanesini tanıyabildim. İBB’ninkini. Her yerden tanınıyor meret. Belli ki kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddete son vermek için kaynak yaratın diye çığırtkanlık yapan bu bilmemkaçıncı kampanyada, nerelerden ve kimlerden toplandığı belli olmayan o ‘kaynak’, yine ne idüğü bilinmez birtakım kodaman heriflerin elinde toplanacak, giderek daha da magandalaşan, bayağılaşan, erkekliği kadını koruyup kollamaktan başka bir şey olarak görmeyen bu ensesi kalınların kesesine girecekti. Kadındı şiddetti filan esasında kimsenin umurunda değildi. Bazen hunharca genelleme yaptığında gerçekleri daha net görebiliyorsun.
Sizi bilmiyorum ama benim beynim artık ‘kadına ve kız çocuklarına yönelik-‘ söz öbeğini otomatik olarak ‘şiddet!’ sözcüğüyle tamamlayıveriyor. Kadına ve kız çocuklarına yönelmiş başka bir şey varsa çeksin gitsin lütfen. Bu söz öbeği aynı zamanda bir oksimoron kokteyli. Hem, şüphesiz, Türkçe’nin dehasını sonuna kadar kullanarak oluşturulmuş; hem de dilbilgisel olarak yaklaşıldığında bir sürü çelişki ve soru işareti yaratıyor. Söyleyince ağız dolusu oluyor, değil mi? Kadına yönelik şiddete son! Son!! Haydi! Çok mühim bir şeyler söylüyormuşum gibi. Ama bu aslında bir cümle bile değil. Kadınlara yönelmiş bir şeyler olduğunu anladık, ama tam ne olduğunu kestiremiyoruz. Bu yönelik şeyin hangi yönden geldiği, kaynağı bir takım kişi veya kişilerse bu şahısların kimlikleri meçhullüğünü koruyor. Gizli, pek müphem bir öznesi var bu cümlenin, ama kim? Ne? Gerçekten kadına yönelik şiddet eyleminde bulunan kimdir ey reklam panosu, bunu açık et bana! Adam mı, kocam mı, anam mı, hükümet mi, toplum mu, zeitgeist mı, kim ulan bana şiddet uygulayan? Çıksın ortaya!
Bu faili meçhullüğün yanısıra, cümlenin öğeleri arasında da o kadar çok çelişkili ilişki var ki, sanki bütün artılar eksiler birbirlerini götürüp nihayetinde kocaman, ne olduğu anlaşılmayan bir boşluk, bir kafa karışıklığı yaratıyor bu çağrı. KADINA VE KIZ ÇOCUKLARINA YÖNELİK ŞİDDETE SON VERMEK İÇİN KAYNAK YARATIN. Bir kere ‘yönelik’ sözcüğü kendi içinde bir gidişat, bir temayül barındırıyor. Bir yere doğru yönelmişsem yüzümü o yana doğru dönmüşümdür. Arkamı dönmemişimdir mesela, bu bakımdan bir de olumluluk anlamı var bu sözcüğün içinde. Ama hemen ardından gelen ve oldukça olumsuz bir tınısı olan şiddet sözcüğü bir anda cümleyi alt üst ediyor. Demek ki şiddet denen şey yüzünü kadına ve kız çocuklarına dönmüş. Açmış kollarını, ağzının kenarında gevrek bir gülümsemeyle bizi bekliyor şiddet. Böyle bir şey canlanıyor zihnimde.
Bir de cümlenin etkileyici ve bir o kadar da kof sonu var tabii: Şiddete son!! Verdim gitti! Hey hoo! Peki nasıl? Kaynak yaratarak tabii! Sanki şiddete rüşvet verecekmişim de, iyi gününe denk gelirse şiddet de sıkıntı çıkarmadan bir süreliğine ortalardan kaybolacakmış gibi. Sanki şiddet denen şeyin cinsel yönelimi, damak tercihi kadın ve kız çocuklarından yanaymış da, biz de canla başla onu bu sapkınlığından vazgeçirmeye çalışıyormuşuz gibi. Sanki biz bir şey yapmazsak, kaynak yaratmazsak mesela, şiddet de kendi ivmesiyle, fıtratı gereği, doğal olarak, kendiliğinden, kadın ve kız çocuklarına meyledecekmiş gibi. Yüzde elliyi evde zor tutuyormuşuz gibi.
Şimdi diyeceksiniz ki, ne yazsalardı kardeşim? Kadına şiddet de toplumsal bir sorun değil mi? Bir şekilde farkındalık yaratmayalım mı? Hay hay, yaratalım. Ne yazık ki tüm bu ardında iyi niyet barından propagandaların neticesinde benim aklımda kalan sözcük yine ‘şiddet’ oluyor, ve bütün bunlar kadına yönelik şiddeti hem bir söz öbeği, hem de bir kavram olarak popülerleştirip meşrulaştırmaktan başka da bir işe yaramıyor bence. Basit birkaç sözcüğün elindeki kudret hiç de azımsanacak gibi değil. Tüm bu laf kalabağının içinde sorunun esas kaynağına inmeye “yönelik” en ufak bir çabaları olmadığını da hisset istiyorlar bir yandan. Daha baştan mağlupsun yani, kampanyan da, sen de.
Bence afişte bağıra bağıra ‘KADIN VE KIZ ÇOCUKLARIMIZI ŞİDDETE YEDİRMEYİZ’ yazsa çok daha etkileyici olurdu.