Sorum Tohumları

Bazen acaba sorumlu çocuklar yetiştireceğiz derken sorunlu çocuklar mı yetiştiriyoruz diye merak ediyorum. Çocuklara sorumluluk bilinci dediğimiz şeyi aşılamaya çalışırken, bilinçaltlarında başka korkulara ve travmalara yol açıyor olabilir miyiz?

Elimin altındaki en hızlı kaynak olan Vikipedi, sorumluluğu “kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesi zorunluluğu” olarak tanımlamış. Bu çok masum bir tanım. Benim sorumluluk duygusu dediğim şey, bana aşılanmış haliyle obsesif bir mükemmeliyetçiliğe bürünmüş kontrol hissiyatından başka bir şey değil. Sorumluluk kavramını kontrol kavramından bağımsız düşünmek benim için çok güç. Vikipedi’nin verdiği tanımda dahi, kişinin kendine ve sözü geçen başkalarına karşı yerine getirilmesi gereken yükümlülükler her neyse, onun zamanında yapılması gerektiğine dair bir gönderme var. Bu tanımda üç şeyin daha bilindiği varsayılmış: insanın kendine karşı yükümlülükleri nelerdir, başkalarına karşı yükümlülükleri nelerdir, ve bu başkaları kimdir? Bu tanımın içerisinde gizli öğe olarak keşfedilmeyi bekleyen biri daha vardır: her nasıl bir durum ve bağlam içerisinde bulunursa bulunsun, o anın şartlarına göre söz konusu şahısları ve onlara yönelik yükümlülükleri doğru bir şekilde tespit etmesi beklenen bir hakim, bir karar verme mekanizması. Bir nevi akil adam! Bunlardan biri veya birkaçı ıskalandığında, o kişi sorumsuz biri olarak, sanki bir lanetmiş gibi etiketlendirilir.

Çocuklara geri dönecek olursak, sorumluluk sahibi davranışlarıyla arkadaşlarına bir örnek olarak gösterilen ve ailesinden övgüler alan bir çocuğun bilinçaltına inceden inceden yerleşen şudur: her şeyin planlandığı gibi gideceğine, ve her şeyin onun planladığı şekilde gideceğine olan pekişen bir inanç. Her zaman yapılabilecek bir şeyler vardır. Her zaman zorlanacak bir kapı, ayak konulabilecek bir boşluk, konuşulabilecek kişiler vardır. Birazcık daha düşünsen, o oradadır. Akıl, her zaman çevresel faktörlerden üstündür, ya da bu faktörleri önceden düşünerek planlama yapmalısındır. Kontrol, her zaman, sendedir.

Sorumlu bir birey, bundan ötürüdür ki, her zaman kontrollüdür. Ama bu iki yüzü keskin bir kılıç gibidir, çünkü sorumluluk sahibi bir kişiyi kontrol etmek de kolaylaşır, sorumluluklarını değiştirmen yeterlidir. İçinde bulunduğumuz sistem de bizim iyiliğimizi düşünmüş olmalı ki, hayatımız kusursuz bir sorumluluklar silsilesi şeklinde tasarlanmıştır -ki arada hiç bir soluk alıp düşünmeye, ya da sadece durmaya vaktimiz kalmasın. Bugün sokaklarda kendilerinden büyük çantaları çekiştirerek okuldan dershanelerden dönen küçük çocukları görünce içim acıyor. Anneler babalar bir telaşe içerisinde çocuklarını hocadan hocaya, kurstan kursa gönderiyor. Binicilik kursundan çıkıp satranç maçına yetişecek, diksiyon kursundan hemen önce yelken antremanına gidecek. En iyi liseye girecek, en iyi üniversiteyi kazanacak, yurtdışına gidip master yapacak, iyi kazandıran bir işi olacak. Bu kadar parayla sorumsuz işler yapmaktansa aklı başında yetişkin her birey gibi o da aydan aya elin adamını zengin etmek yerine kredisini çekip evini alacak, fakat ironi bu ki maaşın büyük kısmı krediye gittiği için istediği gibi gezip tozamayacak da. Bu arada kendine bir eş bulacak, allahın izniyle çoluğu çocuğu, ileride torunu torbası, böyle göçüp gidecek bu diyarlardan bugün çekçekli sırt çantasını yüklenen yavrucak. Gerçekten de epey hazin bir son. İnanılmaz klişe, biliyorum. Ama tam da bu yüzden bu kadar hazin.

Sorumluluk duygusuna böylesine takık olmamın bir sebebi daha var. Ben giderim o gider, yanımda tintin eder. Tanıştırayım: suçluluk duygusu. Sorumluluk nereye, o oraya. Damarlarımıza küçük yaşta enjekte edilen bu her şeyi kontrol edebiliriz hissiyatı, hayatın doğal döngüsünde bir veya birden fazla kez darbe aldığında, başlar o içses konuşmaya. Masum sorumluluk tohumları, zihni kendi karanlığına hapseden zehirli filizlere bırakır yerini. Keşke on dakika erken çıksaydım. Nasıl da hesap edemedim şu başıma gelecekleri. Nasıl yani, kapıyı kilitlemeyi mi unuttun? Bana gel diye tutturmasam kaza yapmayacaktı belki de! Durumun gerçek ehemmiyeti ile doğrudan orantılı değildir bu içsesin şiddeti. İnsanın içine doğup büyüdüğü ve kendini neredeyse evindeymiş gibi rahat hissettiği bu içdiyalogların yapıcı olmaktan çıkıp tamamen yıkıcı bir kimliğe büründüğünü insanın ayırt edebilmesi için bir miktar farkındalığa ihtiyacı var. Sürekli arka planda sızlanıp size hakaretler saydıran o eli kırbaçlı ses bir an için bile olsun sustuğunda, belli belirsiz, ne olduğunu anlamadığınız bir sessizlik ve huzur yayılır zihinden içeri. Mutfakta saatlerdir çalışan ve aniden susuşuyla beraber size derin bir oh çektiren dırdırcı davlumbaz gibi.

Sorumluluk ve suçluluğun bu denli bitirim ikili olmalarının arkasında yatan sebep işte bu aşırıya kaçan kontrol çılgınlığı. Babamın bana araba kullanmayı öğrettiği zamanlarda ve sonrasında da farklı anlarda defalarca tekrar ettiği tek bir şey vardı: kendinden sen sorumlusun! Sen, her şeyden önce kendini düşünmek zorundasın. Elbette ki söyleniş sebebi ve mantığı makul görünse de, bu anlayışı çekip uzattığın zaman çok da makul olmayan yerlere gidiyor. Örneğin sen yola çıkarken olabilecek her yere baktıysan ama son anda ters şeritten bir kamyon gelip sana çarpmışsa, kamyoncu değil sen suçlusundur, yeterince iyi bakmamışsındır. Kaldırımda gelip sana çarpan scooterın sesini kulağında müzikle yürüdüğün için önceden duyup çekilememişsen, scootercı değil sen suçlusundur. Kısaca ölecek olsan sen suçlusundur. Bu örnekler herkes için bu kadar uç olmamakla beraber, anlatmak istediğim ilişkiyi yansıttığını düşünüyorum. Amaç onu korumak da olsa, bu tarz bir düşünceyle yetişen çocuğun ileride kendini hayatın akışına bırakmakta zorlanacağını tahmin etmek güç değil. Sorumlu çocuklar ile sorunlu çocuklar arasındaki patolojik çizgi gerçekten çok ince.

Sanırım bütün yazıyı kendimi aklamak için yazdım!

relax-nothing-is-under-control