Dün gece, yeni aydan mı güneş tutulmasından mı bilmem, bizim köpek doğru dürüst uyumadı. Oradan oraya sürekli evin içinde dolandı durdu. Bir geldi yanımdaki köşeye yattı, kalktı karşı köşedeki yatağına yattı, oradan yoga odasına gitti, oradan salon masasının altına girdi. Tırnaklarının parkede çıkardığı tıkırtılardan ötürü ben de yarı uyur yarı uyanır vaziyette geçirdim geceyi. Sabaha karşı, rüya metrajında bile uzun sayılabilecek, bilimkurgu edebiyatının usta yazarlarına taş çıkartacak ölçüde karanlık, distopik, karmaşık bir kabustan yeter artık diyerek zorla kendimi kaldırdım. Göğsüm sıkışmıştı. Bir süre gözlerim açık yattım yatakta, kaldığım yerden devam etmeyeyim diye. Sonra başka bir rüyaya yuvarlandım.
5’te Roei alarmla uyandı, gitti yogasına oturdu. O yeni aymış, tutulmaymış, böyle şeyleri takmaz. Ay yörüngesinden filan fırlamış olsa yogasına aynen devam edeceğine eminim. Bir süredir o da erken kalkmaya çalışıyor. Halbuki saat 5’te alarmsız kendiliğinden uyanıp, zart diye yataktan çıkıp yogasının başına oturan o seçilmiş kavimdendi o da. Sanırım burada birlikte yaşadığımız bir sene içinde onu da kendime benzettim, o da yataktan çıkamaz oldu.
Ben yogamın başına geçtiğimde saat 7’ydi. Hesabıma göre yeni ay ve tutulmanın markajından henüz çıkmış değildik, ama kalbinde de değildik, o yüzden ayın mevkisi gereği ayak parmakları etrafında tasarlanmış oturmalı bir seri kanımca yapılabilirdi. İyi de oldu. Ben yogamın ortalarındayken Roei koşudan döndü. Allahım bu ne enerji. Duş aldı, üstünü değişti, Guş’u da alıp işe gitti. Ev tamamen benim.
Bu hafta hiç dersim yok! Çocuklar gibi şenim. Dinlenmeye çok ihtiyacım var. Kalkıp kendime bir çay koyayım, İbranice ödevlerine ve Mirror of Yoga’nın Türkçesine koyulayım.
Hepinize iyi bayramlar güzel Sangham. Gelsin yazılar!
