Bir Yoga Günlüğü: Gün 5

Bugün enteresan başladı.

Sabah 4:45’e kurduğum saate uyanamayacağımı gece alarmı kurarken biliyordum. Bu sabah erken kalkma olayı sanırım tamamen psikolojik bir olay. Yeterince güçlü niyet edip gönülden istersen alarmsız bile kalkabiliyorsun. Ama derinlerde bir yerde dizginleri sinsi sen’e devretmişsen, istersen 10 saat uyumuş ol, yine de kalkmıyor o beden yataktan.

İşte bu sabah da kendimi yataktan çıkarma çabama telefonun ışıklı ekranında göz attığım Feysbuk ve blogum eşlik etti. 4. gün için pratiğini yapan herkes bir şeyler yazmıştı, biliyordum bu 28 günü sessizce takip eden ve bir ucundan katılsa da belli etmeyen birileri daha bizimle beraberdi. Dün müsibet dediğim şey işte bu sabah beni yataktan çıkartan şey oldu. Genellikle pittası baskın bir vata olarak son birkaç aydır bedenimde ve haleti ruhiyemde baş gösteren değişiklikler, kaphamın da dengesinin bozulmuş olabileceğinin göstergesi. Ama ne yalan söyleyeyim, çok ihtiyacım vardı bu kaphaya! Beden sanki 30 yaşla beraber, ‘dur iki dakika da tadını çıkaralım’ diyordu. Bu sabah Zeynep Çelen’in postunu gördüm, slouchasana ismini verdiği bir hali tarif ediyordu. İşte benim de son altı ayım, derslere koşturduğum ve hayat enerjimi toplu taşım araçlarında tükettiğim zamanlar haricinde bir elim yağda, diğer elim balda, slouchasana’yı pratik ederek geçmişti.

Beslenme şekli elbette doshaları çok etkiliyor. Son altı aydır genellikle kahvaltı için yediğim yulaf ezmeli yoğurtlu müsli, mesela başlı başına bir zanlı. Hem büyük ihtimalle glutensiz değil (büyük ihtimalle diyorum çünkü malesef gluten konusunda tam bir cahilim) hem de yoğurt zaten olduğu gibi kapha kaynağı bir yiyecek. O yüzden de aslında beslenme konusu kişinin kendi bedenine uygun bir şekilde çözümlenmediği müddetçe yapılan yoga pratiklerinden maksimum verimi almak imkansızlaşıyor. Bir yandan kendini geliştirmek için efor harcıyorsun, ancak değiştirmediğin diğer alışkanlıkların yüzünden aslında sarf ettiğin çaba kadar sonuç alamıyorsun. Bunu gayet iyi biliyorum, ama eğer şimdi de beslenme tarzıma takarsam biliyorum ki ne yapacağımı bilememekten paralize olacağım ve obsesif zihnimin eşliğinde bu sefer pratik de aksayacak – çünkü ‘kitabına uygun olmamış’ olacak. O yüzden sakince zihnimin bu kısmını yatıştırıyor ve pratiğime bakıyorum. Yine de beslenme konusu oldukça mühim bir şey. Patanjali’nin ashtanga’sında asana’nın üçüncü sırada yer almasının tesadüf olmaması gibi, bizim hoca Zhander Remete’nin kitabının da Mitahara ile başlaması tesadüf değil. Mitahara’yı kabaca ‘saf yiyeceklerin kontrollü tüketimi’ olarak çevirmek mümkün.

Nerede kalmıştım? Hah yataktan çıkıyordum. Sabah mahmurluğunda bir süre daha evde avare avare dolaştım, 9’a doğru pratiğe başladım. Ne yalan söyleyeyim, gerçekten gönülsüz ve isteksizdim. Daha samapada’da yorgun hissettim. Sonrasında olacakları pek beklemiyordum. Zaten yoga gerçekten böyle zamanlarda hep sağ gösterip sol vuruyor. Bir şey beklemeyerek başına geçtiğin pratikler sana cömertce meyvelerini sunarken bir beklentiyle giriştiğin pratikler genellikle seni şööyle bir uzaktan kesiyor ve suskunluğunu koruyor. Bugünkü pratik son zamanlarda yaptığım en yaratıcı ve özgür pratik oldu. Ne yapacağımı hiç planlamamıştım. Udiyana bandhanın önceki günlere göre hatırı sayılır şekilde derin olduğu görünce keyfim yerine geldi. Bir süre dinamik udiyana çalıştım. Son zamanlarda ayak bileklerimde hissettiğim tıkanıklık için suçi’de oturdum, ama yandım ki ne yandım. Kalkıp çökmelere başladım. Hiçbir hedefim yoktu. Bu sefer zihin aritmetik cambazlıklar yapmadı, ama bazen heyecandan kaçta olduğunu unuttu, onların yerine son kaldığım sayıyı tekrar ederek devam ettim. 45’te bıraktım. Daha devam edebileceğimi hissettim, ama çökme projemin bekası ve sürdürülebilir olması açısından sınırıma gitmedim. Çökmeleri bitirdiğimde burnumdan aşağı ter damlıyordu. Sertleşen bacak kaslarımı dengelemek için supta virasana’da uzuun uzun kaldım, ardından biraz soğumak için daha dairesel bir güneşe selam. Kayık pozu zangır zangır titretti, ama zihin sakindi, titremeye rağmen uzunca tutabildim. Aklıma Defne’nin Navasana’yı gösterirken – ve bir yandan konuşurken – bir su yatağının üstündeymişçesine rahat ve sakin duran hali geldi, gülümsedim. Biraz ters duruş sonrası yüzüstü padmasana’ya geldiğimde, ilk defa beynimle bacaklarım arasındaki sinir hücrelerinde bir köprü kurulur gibi oldu ve bacaklar birkaç milim de olsa havalandı. Birden hiç de fena bir yer değilmiş gibi gelmeye başladı burası. Kısa bir şavasana sonrası sessizce bir oturuşa geçtim, içime bir ışık, bir ferahlık doldu.

Bir süredir içimde kopukluğunun yokluğunu hissettiğim bağlantı bir şükran dalgasıyla yeniden yerini buldu.

Sizin 5. gün nasıl gidiyor? #28günyoga’ya devam!