Başlamak yolun yarısıysa yolun yarısı bitirmek sayılır mı? #28günyoga’da 14 günü geride bıraktık. Her günü dolu dolu yaşayıp bir de üstüne yazdığım için sanırım hayatımın en uzun 14 günü oldu bu geride bıraktıklarım. Bitmek bilmeyen bir aymış gibi gelmeye başladı Ağustos.
Bu sabah yine pek çok sabah gibiydi. Sabah uyan, telefonda şıkırda, evin içinde dolaş, gel tekrar yatağa yat, yogayı ertelemek için bahaneler üret, o bahaneleri savuşturmaya çalış, çöpün yanında tek ayakta durmaya yollanmış gibi gönülsüzce geç yoga odasına nihayet.
Bugün düne göre oldukça daha tutuk uyandım. Tırmanış sonrası vücudun nekahat süreci. Isınmaları yaparken sol omzum tam daire çizemiyordu. Kollarımın hareket aralığı epey bir daralmış. Yine her yerim çıtır çıtır. Bugün çökmelere geri döndüm, fakat normalde yaptığımdan daha hızlı yaptım. Yapmak zorunda kaldım daha doğrusu. Yavaş yavaş inip kalkmaya bugün gerçekten takatim yoktu. Ya hiç yapmayacaktım, ya da böyle. Zar zor 30’lara gelip bıraktım. Oradan yere geçtim, biraz arkaya eğilme, biraz öne katlanma, kapanış. Olaysız bir pratik oldu diyebilirim.
Pratik üzerine kahvaltı yaptıktan sonra koşa koşa Caddebostan’daki 13:00 Yin dersime gittim. İlk göz ağrım olduğu ve pek çok açıdan bana ilkleri yaşatan bir ders olduğu için kalbimde ayrı bir yeri var bu dersin. O bir saat nasıl geçiyor her seferinde hiç anlamıyorum. Bu dersler vasıtasıyla yolumun kesiştiği her insana her seferinde şükranla dolup taşarak bitiriyorum dersi. Bu kadar doyurucu bir meslek daha var mıdır bilmiyorum. Vardır herhalde.
İşte böyle sevgili günlük. Nolursa olsun #yogamustgoon diyerek noktalıyorum yazıyı.
P.S: Bu arada yazıları Cihangir Yoga’nın blogundan takip ediyorsanız eğer, gün 10 ve 11’i beraber yazdığım yazının bağlantısı nedense kendini göstermiyor sitede. Ona ve geri kalan yazılara şuradan ulaşmanız mümkün.
Yarın görüşürüz!