Yerleşik hayattan merhaba sangha. Bu sabah aile evinde gözlerimi açtım.
Dün Edremit-Bodrum arası otobüs yedi saat sürdü. Otobüsler dolmuş olmuş. İzmir, Söke, Milas, diye diye sekerek geldik. Bu kadar uzun süren bir yolculuk boyunca hiç doğru düzgün mola verilmemesi enteresandı. Yalvar yakar şöförden tuvalet izni kopardık. Torba’ya yaklaşırken polis kontrolünde otobüsü çevirdiler, kimliklerimizi toplayıp kontrol ettiler. Olaysız devam ettik. Bodrum Merkez’e vardığımda oldukça yorgundum. Halikarnas Balıkçısı’nın 1938 senesinde diktiği belirtilen ve seksen değil sekizyüz yıllıkmış gibi duran dev okaliptüs ağacının karşısında bir restoranda yemek yedik ailecek. Daha doğrusu ben yedim. Sonra da eve geldik ve kafamı yastığa koyar koymaz uyumuşum.
Yazının devamını getirebilmek için biraz başa sarmam gerekiyor. Yazması kolay değil. Kampta son gece bir kaza yaşadık. Kampa katılan arkadaşlarımızdan biri düştü ve yaralandı. Hepimiz çok, çok korktuk.. Bizim müdahale edebileceğimiz bir durum olmadığı için ambulans çağırdık. Gecenin ilerleyen saatlerinde hastaneden gelen haberler yüreğimize su serpti; şükür ki önemli tetkiklerin hiçbirinde olumsuz bir bulguya rastlanmamıştı. O gece nasıl geçti pek bilmiyorum, zaman akmadı. Tek bildiğim sakin kalabilmek için insanüstü bir çaba sarf ettiğimdi. Hepimiz için zor bir geceydi.
Ertesi gün vedalaşıp ayrıldık. Ben de oradan otogara geldim. Uzun süren yolculuk biraz kendime gelmemi sağladı. Yolculuğun sonunda beni bekleyen anne baba şefkati ilaç gibi geldi.
Bugün Bodrum’da fırtına var. En azından bizim olduğumuz yerde. Kapı pencere kapalı oturuyoruz. Ben boğazım geçti derken göğsümü üşütmüşüm. Öksürüklerin tınısı pek iç açıcı değil. Akşam babam Vicks terapisi yapmayı önerdi, seve seve kabul ettim. Okaliptusun faydaları..
Yazılardan ötürü #28günyoga’dan ev halkı da haberdar. Babam bloga abone, annem de fırsat buldukça yazıları takip ediyor. O nedenle burada daha önceki seferlerde hiç oturtamadığım yoga düzenini oturtmam için bana destek oluyorlar. Yine de evde yoga yapacak yer bulmak zor oldu. Garip ama gerçek. Açık hava yogasına karşı olmama rağmen en kötü bizim terasta yaparım diyordum ama bugünkü hava şartları ve hastalığım sebebiyle bu seçenek hemen elendi. Annem o sırada yemek yapmakta olduğu için bütün evi yemek kokuları almıştı. Ortak kullanım alanından farklı bir yer olsun istedim en azından, nispeten tek başıma kalabileceğim. Böyle bir yer yoktu. Üst kattaki odaların açıldığı, neredeyse bir mat ölçülerindeki minik alanda en azından elim kolum bir yerlere çarpmadan hareket edebilirim diye düşündüm. Üst katla alt katı birbirinden ayıran bir şey olmadığı için evin içindeki tüm sesler ve kokular yukarı gelmekteydi. Ben de yogamı yaparken onları duymazdan gelmeye çalışmadım, ideal ortamı bulamadım diye şartlarla savaşmadım. Annem alt katta arkadaşıyla telefonda konuşurken ben nefes saymaktaydım. Bir ara babam odadan çıktı, sessizce yanımdan geçip aşağı indi. Hareketin gidişatı beni dibimdeki duvara götürdüğünde matın üzerinde kendimi ona göre ayarladım. Matlı yogadan giderek soğuyorum. Birkaç ay önce çok ince, çok hafif, gerçekten güzel bir Manduka mat aldım. Bir Shadowcu’nun en az ihtiyacı olan şey bir mat ama yine de seyahat ederken, veya yurtdışındaki kurslara giderken kolayca kıvrılıp şekilden şekile girecek bir mat elzem oluyor. Ne var ki bu mat, kaymasını istediğin zamanlarda da kaymıyor. Üstündeki ağır plastik kokusundan da kurtulamadım. Ama evdeki taş zemin bir nebze yumuşasın diye kullanmak gerekti. Kalebodur üstünde DizMorartan nasıl olacak diye merak ettim ama bir şey olmuyormuş. Mekânım dardı ama manzarası şahaneydi. Sabit ve seferi tüm 28günyogacılara selam olsun!
👍😘
Sent from my iPhone
>
BeğenBeğen