Bir Yoga Günlüğü II: Gün 16-17

Kamp Gün 1: Çarşamba

Cennetten merhaba!
Dün sabah Hızır Kamp’a vardık. Her şey çok hızlı gelişti. 7:15’te kalkması planlanan uçağımız bir hışım tüm yolcularını toparlayıp erkenden kalktı ve planlanandan 25 dakika erken Edremit’e inmiş oldu. Havaalanından çıkar çıkmaz iki taksiye bölüştük ve saat 9 olmadan Hızır Kamp’taydık. Grubun bir kısmı öğlene doğru, bir kısmı da akşam geldi, ve böylelikle tamamlanmış olduk.

Öğlen 12:30’da bizim gruba ev sahipliği yapan güzel zeminli dom’da yogama başladım. Ne olur ne olmaz diye ince matımı yanıma almıştım ama ayağım ahşaba değer değmez geri kıvırdım matı. Buranın parkeleri, belki de ağacından ötürü, alışkın olduğumdan da yumuşak geldi. Benim evdekilerle karşılaştırınca beş milimlik matın üstündeymişim gibi hissettim. Bizim dairesel serinin içinde yer alan ve benim kısaca DizMorartan diyeceğim harekette bile yumuşacıktı her şey. Kuş, horoz, ağaç, dere, traktör ve tabii ki uçan vızvızların sesi eşliğinde geçti yogam. Zihin sakindi, kulağımın dibinden viuu diye geçen kanatlılar bir defa hariç reflekslerimi harekete geçirmedi. 28günyoga’nın onaltıncı gününde kamp şartlarına yenik düşmediğim için ayrıca mutluydum. Yogadan bir süre sonra dere kenarına inip suda bir şansımı denedim. Buz. Ama harika geldi!

Akşam 5 gibi ilk dersimiz için buluştuk. Bir sürü insan arabayla, bir çoğumuz da uçakla geldiği için malum vata semptomları, tutulmalar, ve Kaz Dağları’nın gelir gelmez çarpan havasıyla beraber üzerimize çöken ağırlığı bertaraf etmek için uzun bir eklem serisi yaptırdım. Aikido’dan bedenime yerleşmiş olan ısınma serilerini yin derslerinin başına koymayı çok seviyorum. Bizim Shadow’daki ısınma serisine oldukça benziyor hareketler zaten.

Ders sonrası her zamanki gibi enfes yemekler bizi bekliyordu. İnsan hayattan daha ne isteyebilir? İda Ana’nın kucağındayım, kendimi kutsanmış hissediyorum.
Kamp Gün 2: Perşembe

Sabah uyanır uyanmaz ilk işim boğazımı test etmek oldu. Pazartesiden beri tamamen iyileşememiş olan boğaz ağrımdan eser yoktu dere sesleri eşliğinde gözlerimi açtığım bu sabahta. Havanın ve suyun yaraması demek ki böyle bir şey.

Bugün de yogamı öğleden sonra yaptım. Stüdyonun zemini düne göre biraz daha minik haşere ile doluydu. Bu da odağımı biraz dağıttı. Aşırı uyarılan reflekslerimden ötürü birkaç defa ara vermek ve kaldığım yerden yeniden başlamak zorunda kaldım. Epeydir üçüncü prelüdü yapmıyordum, çok içimden geldi. Hareketlerin sırasını unutmuş muyumdur diye kaygılandım ama vücut şekillerin içine girdikçe bir sonraki şekli otomatikman hatırladı, ben daha neydi neydi diye düşünürken kendiliğinden girdi bile. Kendi çalışmamı tamamladıktan sonra biraz akşamki dersi kurguladım. Bunları yazarken de gözlerimi zar zor açık tutabiliyorum ne yalan söyleyeyim. Buranın havası fena çarpıyor! Egsoz dumanı ve inşaat pisliği solumaya alışan ciğerler bu kadar oksijen görünce şaşırıyorlar tabii. Bünye için başlı başına bir sedatif etkisi yaratıyor. Bir şekerlemeye yuvarlanıyorum…

 

Bir Yoga Günlüğü II: Gün 16-17” için bir yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s