Bir Yoga Günlüğü II: Gün 10

Bir Beşiktaş-Kadıköy vapurundan selam olsun tüm 28günyogacılara, ve gizli gizli blogu takip eden herkese.

Bu sabah 4 günlük yoğun kursumuz başladı. Dersimiz ilk baştaki konuşmalar dahil 3 saat sürdü. Herkes bir başına ve kendi hızında lineer seriyi yaparken hocamız da bizi gözlemledi, takıldığımız yerlerde yardımcı oldu. Sonrasında bize nerelerde eksik olduğumuzu gösterdi. Bize pek çok defa söylemiş olduğu şeyleri tekrar işitiyor olmanın utancı vardı içimde. Yoga’da guru’yu memnun etmenin çok büyük bir yeri vardır. Guru’yu memnun etmek de onun gösterdiği kör noktalara bakmakla, öğrettiği şeyleri uygulamakla ve çok çok çok çalışmakla oluyor. Yoksa guru’nun başka bir memnuniyet beklediği yok. Her şey öğrencinin gelişimi için.

Zhander Hoca’nın sürekli altını çizdiği bir şey var. “Don’t take pride in your ability, you did nothing for it!” Yani anadan babadan gelen, genlerden gelen güzel iskelet ve kas sisteminiz için böbürlenip durmayın diyor. Yeteğiniz yoga çalışmanızı iyi yönde de etkileyebilir, gözünüzü kör de edebilir. Ben hep acaba ikinci kategoride miyim diye sık sık sorgularım kendimi.

Kendimi bildim bileli fiziksel olarak dayanıklı bir insandım. Kadınların çoğunlukla fiziksel olarak güçsüz olarak gözüktükleri ve algılandıkları bu dünyada, ben çocukluğumdan beri ince, kırılgan, hanım hanımcık bir kadın olmamak için elimden geleni yaptım. Bu güç de bedelleriyle birlikte geldi tabii; ama o da başka bir yazının konusu.

Bizim nesil belki de sokakta oynayan son nesildi. Mahallede erkeklerle futbol oynamaya, koşu yarışı yapmaya bayılırdım. Rakibim kızlar değil erkekler olurdu. Okuldaki derslerime bu kadar ağırlık vererek büyümemiş olsaydım profesyonel bir sporcu olabileceğimi bile hayal etmişimdir sayısız kez. Demem o ki, vücudum ve kafam yatkın böyle şeylere. Çoğu zaman el mi yaman bey mi yaman diyerek zor pozlarda dayanmak için çaba harcarım.

Ama Zhander’in sözlerini kafamda evirip çevirdiğim bir gün sinsi bir düşünce sızdı zihnime. Ya gerçekten bütün bu marifetler bana ana babadan gelme ise? Ya ben hiçbir şey yapmadıysam bunlar için? O zaman gücümün arkasına sığınıp güzelce “günü kurtarıyor” ama doğuştan görece daha az yatkın olanların sabır ve sebatına sahip olmadığım için yerimde sayıyor olabilir miyim?

Kabulü zor olsa da, bu mümkün. Bugün hocamız Şirince’de tozluklarla yaptığımız egzersizin aynısını yaptırdı. Bu sefer battaniye kullandık. Şirince’deki idmanların çok faydasını gördüm. Daha da güçlü hissediyordum. Ama gün geçtikçe, zaman zaman hayatımı ele geçiren tembellik akınlarının altında bu mesnetsiz özgüvenin yattığını anlayabiliyorum şimdi. Üniversite ve master’da sunum veya sınavlara hazırlanmayı son güne bırakıp “nasılsa yaparız yaa” diyen benden farkı yoktu. Zorlu bir süreç öncesi zihnin “ya yapamazsam?” veya “kesin yapamayacağım!” diye konuşmasındansa “yaparız merak etme” diye fısıldaması psikolojik bir avantaj yaratıyor kesinlikle. Ben de bu avantajı kullanıyorum. Bunu biliyorum. Ama vücudun hazinelerine arkamızı yaslamak uzun soluklu bir yoga yolculuğu için çok sinsi bir tuzak! Marifetimiz bizi kör de edebilir.

Bugün biraz bunu düşüneceğim.

Bugünün görseli, -korkunç bir kapak tasarımı olmakla beraber- okumakta olduğum kitaptan gelsin. Vallahi son satıra kadar fark etmemiştim bu manidar paralelliği.

Bir Yoga Günlüğü II: Gün 10’ için 4 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s