
Bu resmi gölgelerimle verdiğim bütün savaşları temsilen kullanabilirim, o kadar seviyorum. Bunun bir de Fingolfin’li olan versyonu var, o da favorim. Belki onu da koyarım yazılardan birine bir gün. (Tolkien nördleri buraya).
Sabah kalkıyorum kalkmasına ama ne çetin bir mücadele sonucunda. Anlatmayayım ki büyümesin, beslenmesin. Dünden önceki akşam odanın penceresini kapatarak uyudum. Bir göreyim dedim bu cereyandan mı ben böyle yamuluyorum sabahları. Yüzüm gözüm başım herkes ayrı telden çalıyor, akordumu bulana kadar akla karayı seçiyorum. O günün sabahına dipçik gibi uyandım! Tamam dedim budur. Dün gece de aynı şekilde yattım. Ne var ki sabah yine aynı eski ben, aksi mi aksi, tutuk mu tutuk, kafatasımdan içeri biri sanki bir şey sokmaya çalışıyor, öyle bir zonklama. Yine artık rüzgar mı döndü, hava basıncı mı değişti, ne halt olduysa, bir türlü şöyle pikeyi üstümden attığım gibi yataktan fırladığım bir sabah yaşayamadım gitti ya!
Çaktırmadan biraz bunalımdayım sanırım sangha. Öyle detaylıca anlatmayayım, zaten ben de pek anlamıyorum ne olup bittiğini. Hiçbir şey yapmak istemiyorum, onu biliyorum. Kimseyi görmek istemiyorum, sevdiğim insanlar dahil. Hiçbir sosyal aktivite cazip gelmiyor. Derslerimi vermek için çıkıyorum, bir havam değişiyor, ama o kadar. Sonra hemen eve dönüyorum. Yemek yemek istemiyorum. Hatta o kadar iştahım kesiliyor ki hafıza kaybı yaşamış gibi ben ne yiyordum ya eskiden? diye düşünürken buluyorum kendimi. Benzer bir açlığı kulaklarım da çekiyor. Şöyle bir müzik açayım da keyfim yerine gelsin diyorum, arada bir dinlediğim yerel şarkılar sebebiyle Spotify sağolsun haftalık playlistimi arabeske çevirdiği için ondan da faydalanamıyorum, kendi müzik zevkimi unutuyorum. Ne dinliyordum ya ben eskiden? diyorum. Bugün allahtan nereden aklıma geldiyse Garbage’dan bir şarkı açtım da, oradan The Cardigans, Cranberries, Alanis Morissette, Jewel diye diye tüm ortaokul ve lise hayatım boyunca okul servisinde dinlediğim şarkılar önüme düştü, tam bir ninety nine point nine, capital radio, Türkiye’nin en sıcak müziği geçidi oldu. (Ankaralılar buraya).
Yogam da ben gibi dalgalı, parçalı bulutlu. Ama sektirmeden devam. Bugün ilk defa eski dairesel serimizi bir denedim. Derin çökmelerde hâlâ kalçamın içinde bir şeyler sıkışıyor, ama arda bhujangalar daha iyi. Gün içinde arasıra sızlıyor, tamam canım, tamam tatlım diye sevgi frekansında bir şeyler yollamaya çalışıyorum oraya doğru. Tamam sen ağla sızla, bak biz buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz.
Bu akşamlık bu kadar. Sağlıcakla kal sangha.