Bir Yoga Günlüğü III: Gün 9

 

yalandunya

Bugünlerde zihnim her şeyi birbirine bağlıyor sangha. Oldum olası bayılmışımdır dedektiflik oyunlarına, insanların birbirleriyle ve çevreleriyle kurdukları bağları anlamaya, ve zihnimin içinde farklı kompartmanlarda yer eden ve ayrık gibi görünen bilgilerin arasında bir bağlantı kurmaya. O yüzden olsa gerek bu köstebeklik aşkı.

Bugün yogama döndüm. Öyle, size yazdığım gibi, bir anda oluverdi. Nereye gideceğini, ne yapacağımı bilmiyordum. Isınmalar temkinli, anilasana’ya geçiş çooook yavaş. Sol kalçamın içindeki dokulara birisi buzlu sprey sıkmış gibi. Buzlu bir suçi, üzerine manduka, ve kapanış. Uzun uzun oturdum, sorular sordum, teşekkür ettim, boyun eğdim.

Kapanışın sonunda sessiz otururken aşağıdan sesler gelmeye başladı. Daha doğrusu tüm yogam boyunca gelmişti bu sesler, babam aşağıda bir şeyler izliyordu, ama ne olduğunu anlamamıştım. Tam merdivenlerden inecekken tanıdım: Kung Fu Panda! Gelmiş geçmiş en iyi animasyonlardan biri. Birkaç defa izlemiş olmama rağmen kaçıramazdım, hemen koltuğa geçip kuruldum. Tesadüf olamazdı, çünkü tesadüf diye bir şey yoktu.

Çok geçmeden şeftali ağaçlı o muhteşem sahne geldi. Shifu ile Usta Oogway’in konuştuğu, ve Usta’nın veda ettiği sahne. Her defasında olduğu gibi yine hüngür sümük ağladım, yan kanepede oturan babama çaktırmamaya çalıştım. Shifu, hırsına yenik düşerek karanlık tarafa geçmiş olan ve yüreklere korku salarak yaklaşmakta olan eski öğrencisi Tai Lung’un gelişini öğrenmiş, Tai Lung’u alt etmek üzere koca şişko panda Po’dan nasıl bir Ejderha Savaşçısı yaratacağı konusunda ümitsizliğe düşmüştür. Oogway’ın Po’yu seçmiş oluşunun bir kaza, bir tesadüf olduğunu, Po’nun aslında Ejderha Savasçışı filan olamayacağını söyler ustasına. Usta Oogway de eski öğrencisi Shifu’ya şöyle der:

‘Dostum, sen bu kontrol ilüzyonundan vazgeçmediğin sürece ne panda kendi kaderini gerçekleştirebilir, ne de sen.’
‘İlüzyon mu?’ der Shifu,
‘Evet’ der Oogway ve şeftali ağacını gösterir. ‘Bu ağaca bir bak Shifu’ der, ‘istediğim zaman çiçek açmasını sağlayamam, meyve vermesini de.’
Shifu ağacın bir tekme vurup bir şeftali düşürür ve atılır: ‘Ama kontrol edebileceğimiz şeyler de var! Meyvenin ne zaman düşeceğini kontrol edebilirim! Tohumu nereye ekeceğimi kontrol edebilirim. Bu bir ilüzyon değil, Usta!’
‘Aaah aah evet’ der yaşlı Oogway parkinsonlu gibi titreyerek, ‘Ama sen ne yaparsan yap, o tohum büyüyüp bir şeftali ağacı olacak. Ondan bir elma veya portakal olmasını isteyebilirsin, ama o şeftali olacak.’
‘Ama bir şeftali Tai Lung’u alt edemez!’ diye haykırır Shifu ümitsizlikle.
‘Belki de alt edebilir’ der Oogway, ‘eğer ona rehberlik edersen, onu beslersen, ona inanırsan.’
‘Ama nasıl? Nasıl? Yardımına ihtiyacım var, Usta!’
‘Hayır, senin sadece inanmaya ihtiyacın var. Bana söz ver Shifu, inanacağına söz ver…’
‘Deneyeceğim…’

Ve şeftali çiçekleri arasında bu alemi terk eder Usta. İzleyip siz de ağlamak isterseniz diye videonun bir linkini buraya koyuyorum.

Gelgelelim, bugün bahsini etmek istediğim şey başka türlü bir ilüzyondu, ama ilüzyondu neticede! Nereden düştü aklıma bilmem, belki de dünkü Zen ve Okçuluk alıntısı zihnimin içinde bir yerlerde dönüp duruyordu hâlâ. Kendiniz işe karışmadan bir şeyin olamayacağını sanıyorsunuz! Bu da kontrol ilüzyonunun allahı değilse neydi? Bir şey olacağına varacaksa varacaktı gerçekten de. Kaçsak da, istemesek de, hediyemiz, kaderimiz, talihimiz neyse bizi bulacaktı. Bir de ilüzyonun geri kalanı vardı aslında. Yaşadığımız fenomenler dünyasında, bize –mış gibi görünen, her şey. Yalan dünya!

Aklıma bu yalanlık düşünce köstebek burnum beni bir Upanişad’a götürdü. Bir ustanın ‘dizinin dibinde oturarak’ dinleyemeyecektim bu kadim bilgiyi ama dizimin üzerine koyduğum telefonun kindle’ından girip erişebilecektim. Öyle de yaptım. Sonra aşağıdaki mısraları buldum. Sonra biraz daha ileri gidip kendimce, hadsizce Türkçe’ye çevirdim. Bugünün arkası yarını olarak burada bırakıyorum.

Conscious spirit and unconscious matter
Both have existed since the dawn of time,
With maya appearing to connect them,
Misinterpreting joy as outside us.
When all these three are seen as one,
The Self reveals his universal form and serves
As an instrument of the divine will. 

All is change in the world of the senses,
But changeless is the supreme Lord of Love
Meditate on him, be absorbed in him,
Wake up from this dream of separateness.

Shvetashvatara Upanishad, I9-10*.


 

Bilinçli ruh ve bilinçsiz madde
Her ikisi de varoldu ezelden beri
Maya bunları birbirine bağlar göründü,
Keyif bizden öteymiş gibi gözüktü.
Ne zaman bu üçü yek olarak görülür,
Evrensel halini ifşa eder Öz,
Ve ilahi iradenin bir uşağı olarak iş görür.

Duyular aleminde her şey değişkendir
Sevginin Tanrısı ise muaftır değişimden,
Onun üzerinde tefekküre dalın, onun içinde eriyin,
Uyanın bu ayrıklık rüyasından.

*Eknath Easwaran – The Upanishads

 

 

Bir Yoga Günlüğü III: Gün 9” için bir yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s