#28günyoga’nın 3. gününden herkese merhaba!
Ben bu satırları yazana kadar bu yolculuğa beraber çıktığımız pek çok kişi kendi yogalarını yaptılar bile. Kimisi sadece meditasyonla katıldı, kimisi yeni öğrendiği bir seriyi yaptı, kimisi şafak saydı 🙂 Güzel olan şeyse herkesin bir şekilde, bir ucundan, gayretle, bu vagona atlamasıydı. Eğer uzaktan seyredenlerdenseniz, ay bunu kaçırdım bir dahakine başlarım diyenlerdenseniz, tam olarak da size konuşuyoruz 🙂 Bırakın bahaneleri, atlayın vagona.
Bugün sabah 7:30’da karşıda bir dersim vardı, ve hali hazırda 6’ya doğru uyanmayı gerektiriyordu. O yüzden bugün sabah yogasını atladım. Yola çıkarken ağzıma attığım muz dersten sonrasına kadar eriyip gitti tabii. Beni evime taşıyacak olan 8:50 İDO’sunu da kılpayı kaçırınca, bir sonrakini beklerken bir simit ve bir ayranla kahvaltı yaptım. Eve gelmem 10’u buldu. Karnımdakiler erisin de öyle yogaya başlayayım diye yatağa şööyle bir uzandım, harika bir şekerlemeye yuvarlandım. Çalanı meçhul kapı ziliyle uyandım. Çok uzun zamandır konuşamadığım bir arkadaşımla telefonda uzuun uzun hasret giderdik, böylelikle saati 12 etmiş oldum. Ve başladım yogama.
Dün gittiğim bir özel ders öğrencim bana yoga hocası olarak gün içinde verdiğim yoga derslerini kendi yogamdan sayıp saymadığımı sordu. Ben de ona ders verirken dikkatinin tamamının öğrencinin üzerinde olduğu için bu ikisinin çok farklı bir şey olduğunu söyledim. Hatta dedim kendi bedeninin o kadar farkında olmuyorsun ki, özellikle ısınmamışsan, pozları gösterirken kendini sakatladığın bile oluyor! Çok güzel demişim. Çünkü tam olarak da aynı derste bir pozu gösterirken sol taraftaki gluteları bir güzel incitmişim. Güler misin ağlar mısın.
Bu son minik incinmeyle beraber son aylarda iyice kapanan arka bedenimle bugün Uttanasanalarda yine leylek gibiydim. Ne çökmeler fayda etti ne udiyana bandha derinleşmeme. Çökme demişken, bugün sayıyı 36’ya yükselttim. Bedenimin her yerinden ter damlacıkları fışkırırken, sayması kolay olsun diye 9arlık setlere böldüğüm çökme projesinde, bir ara zihin o kadar ajite oldu ki hareketin yoğunluğuyla başa çıkmak için türlü türlü numaralara girişti, acaba 9dan 1e kadar mı saysaymış, acaba inip kalkmayı ayrı ayrı sayıp sonra toplam sayıyı ikiye mi bölseymiş, vay efendim çökerken sayıp kalkarken saymasamıymış, neler neler.. Fiziken sınırıma henüz gelmemiş olduğumu bilmeme rağmen zihin ben o pozu artık bırakayım diye ne numaralar çekti! Tırmanış hikayemi anlattığım başka bir yazıda zihnin bedenin potansiyeli üzerindeki -benim buradaki durumumda negatif- etkisini anlatmıştım. Tam tersinin de mümkün olabileceğini teorik olarak biliyoruz. Zihnin dizginlerini elimize alabilsek kim bilir bu bedenle neler neler yaparız diye düşünmeden edemiyorum.
Bu çökme dediğim şey ayaktan bildiğimiz Malasana’ya doğru yavaşça inip kalkmayı içeriyor, (‘yavaşça’ buradaki kilit sözcük oluyor). Tek farkı kollar omuzlarla aynı hizada geniş bir çember halinde, iki elin parmakları birbirine hafifçe değer vaziyette duruyor. Bu da bir süre sonra kürek kemiklerinin arasındaki pitta noktasının alev almasına yol açıyor. Daha doğrusu pozun bir şeye yol açtığı yok, benim bedenimdeki tıkanık noktaları nazikçe su yüzüne çıkartıyor o kadar. Daha fazla devam edemememdeki en büyük sebep, bacaklarım daha gidebilecekken sırtımın arkasına biri bir şey saplıyormuş gibi hissettiren bu pitta noktasıydı. Çökmeleri takiben 2. prelüde geçtim. Bir ara gözüm saate takıldı, 12:30 diyordu. Yanlış gördüm heralde, saat 13:30 filan olmalı diye düşündüm. Çökmeler zihnin zaman algısıyla öyle bir oynamıştı ki, ben başlayalı yirmi dakika olmuşken o çoktan bir saati devirdiğini sanmıştı. Bir saat!
Bugün udiyana bandhalardan da, Mayura’dan da pek hayır gelmedi. Ne simit ayransa üç saatte erimemiş. Azıcık bir ayrandı, üç saat sonra bile hala lıkır lıkır edip durdu içim. İşte sabah yogasına bir artı daha. Bomboş bir karın ile biraz boş bir karın arasında oldukça fark var. Zaten aç karnına yaptığınız yoganın sizi epey bir süre tok tuttuğunu da deneyimlemişsinizdir. O yüzden daha önce hiç denemediyseniz, sabah aç karnına yapacağınız bir yoga pratiğini deneyip farkı görün derim.
Prelüdün arkasından sevdiğim bir seriyi yapıp, ardına Navasana’yı ekledim. Çökmelerden nasibini alan bacaklarla bu kayık beni yine titreten bir yer oldu. Pratiği kapatırken, komşunun süpürge sesi eşliğinde kısa bir Şavasana’ya uzandım. Kalkıp oturmalı bir kapanış yaptım. Bir gün belki şu ayının zerafetine ulaşırım diye heveslenip, kalan günlerde de Navasana’ya uğramayı aklımın bir kenarına not ettim!
