Bir Yoga Günlüğü III: Gün 5&6

Dün akşam doktordan eve döndüğümüzde babam bana güzel bir cin tonik yaptı. Kendine de viski koydu. Karşılıklı içerken bir baktım sarhoş olmuşum. Günlerdir de ilaç alıyorum diye ağzıma bir şey koymuyordum. Doktordan güzel haberlerle gelince ilaç milaç dinlemedim, kendimce bir kutlama havasına girdim. Buraya geldiğimden beri neredeyse sürekli yatar vaziyette olduğum için tatilimin ancak başlıyor olduğuna kanaat getirdim ve beni çarpana kadar tonikli cinimi yudumlamaya devam ettim.

Öğleden sonra hastaneye vardığımızda, önce meme, sonra da ortopedideki kontrol randevularımı beklerken fırsattan istifade gidip MR raporumu aldım. MR raporunda kalçamla ilgili çok bir şey yazmamasının yanısıra sol overdeki kistimden tut vajinal tampona dair hakkımda görülebilecek her bir şey yazıyordu. Pes! Ortopediste bile açıklamasını yapmak zorunda kaldım, ben ne bileyim? Her neyse. Raporda ödem bile yazmıyor oluşu ilginçti. İnsan çektiği acılara karşılık gelecek tıbbi bir bulgu beklentisine giriyor sanırım ama bedenin tam olarak nasıl işlediği hakkında çok da bir fikrimiz yok bence. Son dört gündür giderek iyileşiyorum, bugün biraz yüzdüm. Galiba insanın kendisine güvenebilmesi için önce başka birisinin ona güvenmesi gerektiği gibi, beden de ‘otorite’ kabul ettiği bir takım şahıs ve teknolojiler sonucunda bir şeyinin olmadığını duyunca daha mı çabuk iyileşiyordur nedir? Bir hafta kadar daha genel olarak yatay pozisyonumu çok bozmayarak yavaş yavaş yogama dönmenin hayallerini kuruyorum.

Shadow ailemizin süper ananesi Çağlayan, geçtiğimiz yazılarımdan birinin altına ‘ödem geçer, yazı kalır’ şeklinde bir yorup yapıp, daha sonra kendi yorumunu ‘ödem geçer, yoga kalır’ şeklinde güncellemiş. Bundan çok değil beş gün önce, ağrıların en şiddetlendiği ve elimi attığım zaman sol pubik kemiğimin üstünde fındık tanesi kadar bir kitleyle karşılaşıp hazreti gugılda deliler gibi kasık fıtığı arattığım o buhranlı gecede göz yaşlarımın arasında Defne Hoca’yı mesaj yağmuruna tutmuştum. Çok korkuyorum, çok korkuyorum! O da neden korkuyorsun? demişti. Tam olarak neden korkuyordum? Mesela, diyelim, yürüyememekten mi? Kalıcı hasar olmasından mı? Hadi kalıcı hasar olmadı diyelim bedenimin eskisi gibi olup olamayacağından mı korkuyordum? Hayır ben o gece savunmasız bir çocuk gibi içli içli ağlayıp yoga hayatım bitti diye korkuyordum. Bitti. Bir daha ne eskisi gibi yoga yapabileceğim, yoga yapamayacağım için de öğretemeyeceğim. Öğrencilik hayatım da, öğretmenlik hayatım da bitti. Bitti. Kendine yeni bir hayat seç. Benim ‘biterse diye korkuyorum’lu cevabımın üstüne çok kısa bir typing.. ve ardından kafamdan odunla vurulmuşa döndüğüm cevap geldi: Nefes alan her canlı yoga yapabilir. DANK.

Şimdi burada biraz duralım. Epeeeyce bir duralım.

Nefes alan her canlı yoga yapabilir.

Nefes alan her canlı yoga yapabiliyorsa ve bu durumda ben kalçamdaki bir incinmenin yarattığı (iç sesim yazıya müdahale ederek ama hatırlasana ÇOK acıyordu diyor) korku ile bir daha yoga yapamayacağım diye sızlanıp duruyorsam demek ki ben yogadan hiçbir şey anlamamışım. Zaten Pazartesi’den bugüne kafamın içinde bir yazıklar olsun! pankartıyla geziyorum, o ayrı. Evet, anlamamışım demek. Belki buna benzer bir sözü daha evvel başka öğrencilerime söylemiş, binlerce defa yazmış, zihnimin içinde bir yerlerde ‘yoga fizikselin ötesinde, beden sadece bir araç, performans yapmıyoruz, şekil önemli değil’ şeklinde laflar savurmuşumdur. Ama ‘anlamamışım’ demek ki. İdrak etmemişim. Bu bilgi zihnimde beylik bir bilgi olarak kalmış, bedende kavramamışım. MR sonuçlarını söylediğimde David Hoca da alim Çağlayan gibi ‘şimdi beden iyileşecek, ve ders kalacak’ dedi. Ohh. Ohh. Karnıma bir odun da buradan. Olsun varsın. Bütün derslerimi baştan öğrenmeye razıyım.

Bu kargaşada yeniayın niyetlerine ne oldu diye sorarsanız, en başarılı ‘performans’ımı sosyal medya detoksu alanında gösterdim. Güneş günleri feysbuksuzluğum ay günlerine de sıçradı. Ohh be. Blogu da feysbuka linkledim, çat diye koyuveriyor oraya elim değmeden. Zaten telefonum da bozuk, göbeğini şarjdan ayırınca bir saat bile dayanmıyor yavrucak, ankesörlü telefon gibi kullanıyorum artık. On dakikalık sessiz oturuşları, başım önümde eğik sangha, yapamadım. Ama yapacağım. Çok da üstüme gelmiyim. Her ne kadar MR sonucum dipçik gibi çıksa da az buz korkmadım ayın 20’sinden beri. Ona da ohh. Şimdi beden iyileşecek, ders kalacak..

 

Bir Yoga Günlüğü III: Gün 5&6” için bir yanıt

Yorum bırakın